Sevgi Çağına Hoşgeldiniz!
Çağımız sevgi çağı. Sevgi frekansında titreşerek daha mükemmel bir dünya deneyimlemek, sağlıklı ilişkiler ve haz dolu deneyimler yaratmayı öğrenebilmek için buradayız. Ama sevgiyi o kadar bilmiyoruz ki. Sanıyoruz ki her şeye susmak, her şeyi alttan almak, emek vermek, anlaşılmaya çalışmak sevgidir.
“Sevgi”yi özellikle de “koşulsuz sevgi”yi öğrenmeye çalışıyoruz. Ama koşulsuz sevgi denince kafamız karışıyor. Tüm koşulları silip her şeye maruz kalmaya kabul göstermek gibi anlıyoruz. Bazı demirbaşları denklemden çıkarıveriyoruz: Sınırlar ve standartlar gibi. Bu kavramlar genelde beklenti ile karışıyor işin içine koşulsuz sevgi girince.
Beklenti sağlıksız bir kavram.
Spesifik insanlardan spesifik durumlar karşısında belirli şekillerde davranmalarını beklemeye hakkımız yok. Herkes özgür bir birey ve hayatı kendi algısından deneyimleyerek büyüyor. Birilerine beklenti yüklediğimiz an, zaten genelde hayal kırıklığı ile kalakalıyoruz. Bu herkese yük. Ama kendiniz için standartlarınız olmalı, sınırlarınız olmalı.
Nedir standartlar?
Herhangi bir ilişki kurar iken kendi mutluluğunuz için olmazsa olmazlarınız. Kardeş, ebeveyn, dost, sevgili ilişkisi hiç fark etmez; çünkü tüm ilişkiler aslında sizin kendinizle olan ilişkinize istinaden kurulur. Mesela benim ilişki standartlarım benzer konulara ilgi duymak, aynı bilinç düzeyinden konuşabilmek, hayata sevgi dolu gözlerle bakabilmek, saygı çerçevesinde iletişim kurmak, sözcüklere değer vermek, doğruluk dürüstlük, aksiyonlarla sözlerin hizalanmış olması, alanıma saygı gösterilmesi, duygularımı açıkça paylaşabilmek ve duygularımın dinlenmesi, hislerime yargısız alan tutulabilmesi vesaire.
Peki nedir sınırlar?
Kabul alanınızın dışında kalan her şeye hayır diyebilme kabiliyetiniz. Öncelikle kabul edelim ki hiçbir insan için her şey kabul edilebilir olamaz. Herkesin kendi doğasına göre bir kabul alanı vardır. Bu demek değildir ki herhangi bir kişi için kabul edilir olmayan yargılanabilir ve kötü diye etiketlenebilir. Bu hayatta kötü diye bir şey yoktur.
Herkesin kendi bilinç düzeyinden sergiledikleri davranışlar ve bu davranışlara denk gelen enerji frekansına göre oluşan tepkimeler, deneyimler vardır ki biz kendi frekansımızı görelim ve yükselmeyi tercih edelim.
Yargılamadan kabul gösterin ama yine de kendinizi seçin…
Bir katili kötü diye adlandırmak ve ittirmek çok kolay mesela. Ama onun geçtiği yolları düşünebilmek, şiddet göre göre hangi şiddet seviyesine geldiğini idrak edebilmek, üstelik bunu yalnızca bir yaşam dilimi olarak değil de önceki yaşamları ve anlaşmaları da baz alarak değerlendirebilmek zor.
Yine de bir katili “kötü” diye yargılamadan kabul sınırlarınızın dışında bırakıp şiddetsizliği seçebilmek esas erdem. Yani bir insanı olduğu hali ile anlayıp kabul edebilirsiniz, ve yine de hayatınızda o ‘davranışın’ kabul alanınız dışında kaldığına kanaat getirebilirsiniz. İşte bu sizin sınırınızdır.
Koşulsuz sevgi ise yaratılanı yaradandan ötürü sevebilmektir.
Bunun içinse önce kendinizi sevebilmelisiniz. Önce sizi ne mutlu eder bilmelisiniz. Önce hayatınızda neleri, ne sebeplerle isteyip istemediğinizi kendinizle paylaşabilmelisiniz. Sonra da istediklerinizi, istemediklerinizi ne tepki alacağınızdan korkmadan ilişkilerinizde paylaşabilmelisiniz. Çünkü kimsenin ne düşündüğü önemli değil, sizin, kendi standartlarınıza ve sınırlarınıza koşulsuz kabul gösterebilmeniz önemli.
İçeride neyse dışarıda da o…
Kendinize bu hakkı vermeden de kimseyi gerçekten koşulsuz sevemezsiniz. Önce kendinizi koşulsuz seveceksiniz ve standartlarınıza sınırlarınıza, bam tellerinize sonsuz saygı göstereceksiniz. İçeriye akmayan, kalbe dolmayan dışarıya nasıl aksın? Dışarıdan size nasıl geri yansısın?
Kimse standartlarınıza uymak zorunda değil ama uyan insanlar var emin olun 🙂
Ha kimse bu sınırlara ve standartlara uymak zorunda değil, bunları kişilere beklenti olarak atadığınız noktada yine yanılırsınız. Ama standartlarınıza ve sınırlarınıza uymayan noktalarda “kusura bakma ama bu bana göre değil, sen dilediğin yolda yürümekte özgürsün” diyerek kendinizi seçebilmelisiniz. Sevgi temelli ve büyümeyi esas alan bir ilişki içerisindeyseniz, zaten karşınızdaki insan sizi dinler, kendi perspektifi el verdiğince anlamaya çalışır, anlayamasa dahi yargılamadan sizin kabul alanınıza saygı göstererek size yaklaşmayı seçer.
Eğer; kendi sınırlarınızı paylaştınız, kendi standartlarınızı ilettiniz diye yargılanıyor ya da suçlanıyorsanız; yanlış temellerde ilişki kurmaya çalışıyorsunuz demektir ve o insanlardan diretmeden, sükunetle uzaklaşmak gerekir. O insanlar sizin standartlarınızı karşılamadılar diye kötü de değiller, yalnızca sizinle aynı veya sizi yükseltecek frekansta değiller.
Kabul ve zarafet…
Herkes kendi frekansında titreşiyor diye de kimseyi yargılayamazsınız. Olanı olduğunu gibi kabul ederek, herkese kendisi olma özgürlüğü vererek, onların da kendi sınırlarına, standartlarına anlayış göstererek kendi mutluluğunuzu seçmek; kendinizi de başkalarını da koşulsuz sevebilmek demektir. Bir insanı koşulsuz sevip, var oluşuna saygı gösterip yine de hayatınıza müdahil etmemeyi seçebilirsiniz.
Kendinize, sınırlarınıza ve standartlarınıza sahip çıkın. Ve standartlarınız var diye sizi koşulsuz sevememekle suçlayan insanların tesirinde kalmayın. Kendinizi bilin. Konfor alanınızdan çıkın. Kabul alanınızı sorgulayın, öğrenin. Kendi huzurunuz ve mutluluğunuz için tüm ilişkilerinizde standartlarınız olsun. Kendi mutluluğunuz için hayır demekten çekinmeyin, sınırlarınızı gözetin. Size uymadığını düşündüğünüz ilişkilerde de, kişileri değişmeye zorlamadan kendi yolunuza bakmayı bilin. Ve tüm bu haklara, muhatap olduğunuz her canın da sahip olduğunu asla unutmayın.
Ahoy!