Oğlakta Yepyeni bir Düzen için Tutulduk!

Geldi gönlümün efendisi dolunay.. Hem de haritamda stelyum olan Oğlakta ay tutulması ile geldi. Beynim patlıyor vallahi, o yüzden bu dolunay yazısı da azcık geç oluverdi. Şu iki günde yaptığım temizliği yıllardır yapmamıştım. Belki de yıllardır yapmadığım için şu iki gündür bedenim, eşyalarım, mesaj kutum, kontak numaralarım derken derin bir temizlikte buldum kendimi. Bugün öyle bir kırılım noktası ki, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak bugünden sonra. Canım gülüm Sirius da güneşle taze kavuşmuşken; gökyüzü sanki yeni devri ilan etti bile. Mısırlı Rahip Hermes’i çok severim bilen bilir, o yüzden hep alıntılarım sözünü:

Gökte ne ise, yerde o!

Hermes Trismegistus

Yeni devir ilan edildi bir kere!

Hayat dediğimiz zaten sürekli bir değişim, sürekli bir dönüşüm ama; bu yeni devirin teması başlı başına yepyeni bir bilinç düzeyine adım attığımızı gösteriyor. Hayatlarımızda hiç davet edilmediğimiz bir derinliğe davet ediliyoruz. Tema ise “birlik ve bolluk”.

Oğlak stelyumlu bir insan olarak oğlağın ne kadar organize, iş bitirici, işleyen düzene ve disipline önem veren, doğuştan yönetici, sözü özü aksiyonu bir bir arketip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu bizim duygularımızın temsilcisi ay ile birleşince aslında birlikte buluveriyoruz kendimizi. Gökyüzü duyguların yönetimine davet ediyor resmen. “Sana bu hayatta olanı ‘öteki’ diye algılatan ne kadar duygun, düşüncen var ise artık ipleri eline alacaksın” diyor.

Nasıl mı? 

Şu zamana kadar yaşadığın, hissettiğin her şeyin bir sebebi vardı. Geçtiğin her duygudurum, seni bir farkındalığa getirmek içindi. İnsansın elbet, ait olmaya ihtiyacın var; ve ihtiyaçlarının giderilmesini istemek en doğal hakkın. Ama en son güneş tutulmasında dışarıda aradığın aidiyet hissinin bizzat kendine ve kendinle olması gerektiğine uyanmıştın ya; şimdi de bu ay tutulması diyor ki ihtiyaçlarını giderecek olan da sensin. Birilerinin bir şeyleri anlayacağını varsayarak, o varsayımlara göre bir şeyler bekleyerek gideremezsin ihtiyaçlarını.

Kaldı ki gelip biri seni can evinden vuruyorsa aslında orada kendinde gidermeyi unuttuğun ihtiyacını göstermek üzere yapılmış bir anlaşma var. Tanrının kendini sonsuz parçaya bölüp de zenginliğine zenginlik kattığı şu oyunda kimsenin sana garezi yok, hepsi sen büyü ve kendi sorumluluğunu al diye. Sen, şu içinde bulunduğun evrenin var oluşuna “iyi” ve ” kötü” dediğin her şeyin; önce senin içinde oluşuna uyanıyorsun şimdi. Bu evrende gördüğün her şey ile bir olduğuna uyanıyorsun. 

Tek Kişilik Tek Perde Oyun!

İşte burası yepyeni bir düzenin yazıldığı yer. Kötü diye nitelendirdiğimiz her şeyin; bizi, bizdeki yaratım gücüne ulaştırmak için olduğunu, dünyada ittirdiğimiz her ne varsa, her kim varsa, içimizde ondan bir parça taşıdığımızı görelim diye bir sürü karmik temizliklerden geçirildik. Şimdi ise yine kaldık kendimizle başbaşa, kendimizle karşı karşıya, kendimizle yumruk yumruğa, kendimizle omuz omuza. Başka bir şey yok. Sen varsın. Sevgi var. Bir de sevgiyi bilmediğin yerlerden sana sevginin ne olduğunu göstermeye çalışan anlaşmaların. 

Kutuplaşmayı Tüm Zaman ve Mekanlarda İptal Ediyorum!

Instagramda iyi niyetle bile olsa kutuplaşmayı besleyen binlerce post görüyorum. Kimse kusura bakmasın bu tarz yazan arkadaşlarımı da takipten çıkarıyorum. Onların olduğu yeri, güzel niyetlerini görüyorum ve şefkat sunuyorum. Ama ben gerçekliğime, bir başka insanı ittiren söylemleri dahil etmemeyi seçerek; onları instagramda değil kalbimde sevmeye devam ediyorum.

“Eğer birileri enerjini tüketiyorsa ortamı terk et, eğer birileriyle görüştükten sonra ağır hissediyorsan bir daha görüşme, birileri seni ağlatıyorsa seni hak etmiyordur, enerji vampirlerinden uzak dur, toksik insanların enerjini çalmasına müsade etme, katiller öldürülsün, tecavüzcüler işkence görsün” falan filan. Boşverelim bu illüzyonları! Toksik insan diye bir şey yoktur. Enerji vampiri diye bir şey yoktur. Kötü niyetli insan yoktur!!! İhtiyacı olan sevgiyi alamamış, alamadığından neye ihtiyacı olduğunu bilemeyen, bilemedikçe alamayan, alamadıkça da kendi ıstırabına boğulan insan vardır. Ve eğer bizim içimizde de bu ıstıraptan bir nebze dahi varsa; o insan, o durum gerçekliğimize girer bizi bulur ki biz kendimizi iyileştirelim, biz kendimizi iyileştirdikçe evreni de iyileştirelim. 

Evrenin Rezonans Yasası

Biz yalnızca yaydığımız titreşime istinaden bu evrende dolaşan enerji dalgalarıyız. Sahip olduğumuz frekans aynı frekanslar ile eşleşerek gerçekliğimizi yaratmakta. Hiç kimse ve hiçbir olay biz aynı frekansla rezone etmedikçe algımıza giremez. Peki o ortamı terk et, tamam o insanla bir daha görüşme. Bu seni o an için rahatlatabilir ama seni o hislerden özgürleştiremez. Ta ki sen o sorunun, o insanın neden hayatına girebildiğinin, seni tam olarak neden tetiklediğinin kökenine inmeyi göze alıp; seni olumsuz etkileyen insanlar ve olaylarla içinde birlik ilan edene kadar! 

Bir insan seni nasıl olumsuz etkileyebilir? Basitçe, senin içinde taşıdığın bir olumsuzluk frekansını tetikleyerek. Biz buna rezonans yasası deriz. Bu evrensel bir yasadır, kanundur. Eğer yeterince köklenmiş değilsen, ve taşıdığın gölgelerin farkında değilsen; elbette taşıdığın yaralara göre enerjileri üzerine çekersin ve herkes senin için kolaylıkla enerji vampiri olabilir.

Bu sebeple kendi yaralarımızı iyileştirmeden yalnızca dışarıdakileri suçlayarak durumlardan ve insanlardan kaçmak yalnızca alınması gereken dersi ötelemektir. Ve emin olabilirsiniz ki, biz sorunla yüzleşmeyi, kökenine inmeyi ve o yarayı temizlemeyi seçene kadar; olaylar ve duygular tekrar ederek bizi bulacaktır.

Ay o insan toksik, ay bu insan da bana şunu yaptı, ay bu insan da şöyle‘ dedikçe; kaosu düzene çevirmek yerine kaos tarafında kalmaya devam ediyorsun, bilmeden, istemeden. O insanı öyle gören sensen, onu öyle görebildiysen, o gördüğünü görmene sebep olan ve görmeyi reddettiğin o içindeki parçayı, tohumu bulana kadar deşeceksin. Yoksa toksik insanlar gelir seni bulur, sen de hep kaçmaya, hayatından insan çıkarmaya devam edersin.

O yüzden olay dışarıdaki toksikliğe bakmakta değil, enerjini dışarıya odaklamakta değil; her gördüğün toksisitenin sebebini kendi içinde bulana kadar kendinle çalışmayı göze almakta!

Otomatik Tepkisellikten Bilinçli Adımlara!

Tabi ki kör bir inançla hiçbir şey olmuyormuşçasına, her olaya susmak, insanların bizi sömürmesine izin vermek değil burada bahsettiğim. Yapmamız gereken şey, bir reaksiyon göstermeden önce objektif bir şekilde kendimize bir cevap bulana kadar neden o olayın, o insanın hayatımızda tezahür ettiğini; olanın bizi duygudan duyguya sürükleyebildiğini sorabilmek! O duygular nereden geliyor? O olayın arkasındaki ders ne olabilir? Bunlara bir cevap bulup kendimizi değiştirdiğimiz anda döngü kırılmış oluyor zaten. 

Bu olayların ardındaki dersi alabilmek, bu sorulara sağlıklı cevaplar bulabilmek için ise negatif duygu ve düşünceler geldiğinde sakinlikle kalıp tepki göstermeden gözlemleyebilmemiz gerekir. Ne zaman ki bu insanlar sebebiyle tetiklenen o duygu ve düşüncelerin bilinçaltımızdaki tohumlarını idrak ederiz işte o zaman hiçbir şey bizi oradan oraya sürükleyemez ve bilinçaltımızdan otomatik reaksiyon göstermek yerine kendi otantik doğrumuzla cevap vermeyi seçme şansımız olur. Yani hangi frekansta titreşeceğimizi kendimiz seçeriz!

Hayat spiraller halinde gelir, ve işleyişi anlayıp anlamadığımızı benzer olaylar ile tekrar tekrar kontrol eder ta ki biz reaksiyon göstermemeyi seçene kadar. İşte o zaman o döngüyü sonsuza dek kırarız ve o frekanslar bizimle bir daha eşleşemez, haliyle de gerçekliğimize giremez; çünkü biz frekansımızı yükseltmiş oluruz. Biz kendi frekansımızı yükselterek ancak evrenin frekansını yükseltebiliriz. Dünyayı, etrafımızı, çevremizi değiştirme yanılgısını ancak; kendimizi değiştirdiğimizde, gördüğümüz dünyanın zaten otomatikman bambaşka olacağını idrak ettiğimizde çözebiliriz.  

Haydi örnekler üzerinden konuşalım:

Hayatında sürekli şikayetlenen insanlar mı var toksik dediğin? Bir bak bakalım kendi içinde sürekli şikayetlenip duran bir çocuk var mı her türlü hayat deneyimine karşı? Ha yok mu? O zaman bu insan neden senin hayatına girmiş olabilir? Bakmaya devam et içine. Belki annen de hep şikayetlenen biri olmuştur ve sen bu şikayetlere susup, karşındakini pışpışlamayı öğrenmişsindir. Kendi vardığın sonuç her ne ise, orada farklı, farkındalıkla ve bilinçle bir cevap vermeyi seçtiğin an işte o insan silsilesi son bulur. Senin “aman toksik insanlarla görüşmeyeyim, ay onu da hayatımdan çıkarayım” derdine düşmene gerek kalmaz. Sizin kimseyi ittirmenize gerek kalmadan o durumlar hayatınızdan kendiliğinden çıkıverir. Ve bu kutuplaşmak ile kaçmak ile değil, ancak dürüst bir içsel çalışma ve birlik ile mümkündür! Bu yüzden gölge çalışması şarttır;  başlamakta olan yeni devirde, farkındalık zorunluluktur! 

Şimdi sizi biraz rahatsız edeyim: birlik sözde değil özde nasıl olur, davet edeyim:

Sokakta çocuğunu döven anneye denk geldin, gidip anneyle kavga etmeye mi başladın? Sokak köpeğine vuran insan gördün, gidip adama bir tane vurasın mı geldi? Ne oldu, sen şiddete tanıklık edince içinden şiddet çıkmadı mı şimdi? İşte amacımız bu fiziksel dünyada gördüğümüz her bir parçaya kendi içimizde nasıl katkıda bulunduğumuzu idrak etmek! Birilerini protesto edip kutup yaratmak kolay, amaç o karşı kutbu senin gerçeğinde var edebilen parçanı görebilmen. Kendi içinde zulmettiğin küçük çocuğu da, zavallı köpeği de; aynı zamanda hayata karşı, kendine karşı kendi zalimligini de görebilmen. Karşına çıkan tüm rahatsızlıkların önce içinden filizlendiğine gelebilmen. Bu derin bilinç düzeyine davet ediliyoruz canlar şimdi. 

Birlik Herkesin Ağzında Kolay, Uygulamada ise Hiç Değil!

Kolay değil bu düzeye gelmek, işte o yüzden çok ağırlaştı enerjimiz; çok farklı bir idrak hali var kolektifte. Bütün karantina süreci aslında bizleri bu yeni devrin başlangıcına hazırlıyordu. Bundan sonrasında ise daha da derinleşecek kolektif bilinç. Bizler bu süreçte rahatsızlık içerisinde rahat kalabilmeyi sabırla pratik ettiğimizde, kimse ama hiç kimse huzurumuzu bizden alıp götüremez! Ben ve ötekiler diye bir şeyin olmadığını, hepimiz bir ve aynı kaynaktan geldiğini anlarız. O insanların hayatımıza getirdiği daveti birlik penceresinden görerek, onlarında kendi tanrısal yolculuklarına saygı ve şefkat ile biz kendi yolumuza bakarız. 

Unutmayın:

Herkes biz daha yüksek frekansta titreşebilelim diye gerçekliğimize girebiliyor. Tüm enerji vampiri dediklerimiz, biz kendimizi yaralarımızdan, zihnimizden özgürleştirebilelim diye orada! “Peki sen bu sorumluluğu alacak kadar cesur musun?” diye soruyor şimdi bu tutulma. “Sen bu sorumluluğu alıp kendine yeni bir yol çizmeye hazırsan bolluk dolu yeni devire hoşgeldin!” diyor gökyüzü. Bu sorumluluğu alanlara bambaşka kapılar açılıyor. Radikal değişimler, hiç beklenmedik sürprizler, kariyer fırsatları, ani iş ve şehir değişimleri, dopdolu ve içten bağlar var bu yeni kapıların ardında.

Bu dolunay göbek atıp kutlama enerjisinden ziyade iyice derinden, daha iyi bir düzen algısına çağırıyor bizi. Farkında olmadan katkıda bulunduğumuz illüzyona ve kaosa, içimizden başlayarak son vermek ve yepyeni, birlik içinde bir düzen yaratmak için temeller atmaya davet ediyor. Özellikle bugün niyetler çok önemli. O yüzden sizlere oturup kendinizi nerede, hangi koşullarda, nasıl insanlarla, nasıl ilişkilerde, nasıl iletişimlerde bulmak istediğinize; nasıl bir dünya görmek istediğinize odaklanmanızı; ve bunlara uymayan yanlarınızı nasıl dönüştürüp iyileştirebileceğinize dair niyetler etmenizi tavsiye ederim.

Aşk ile kutlu olsun dolunayımız. 

You Might Also Like