Kök Çakra
Kök çakra, Muladhara, yedi ana çakranın ilkidir. Toprak elementiyle ilişkilidir. Hayatta kalma becerilerimizin temelini oluşturur; bizim güvenlik, kimlik ve aidiyet merkezimizdir. Omurganın sonunda, kuyruk kemiğinin ucunda, cinsel organlar ve anüs arasında bulunur. Bizi Dünya Ana ile bağlayan enerji merkezidir, köklerimizdir. Bu hayatta güvende hissetmediğimizde, hayata ait olduğumuzu hissetmediğimizde, doğrudan etkilenir ve fiziksel bedenimizi dengesizleştirir.
Kök çakra, endokrin sistemimizde adrenal bezlerle ilişkilidir. Böbreklerin üzerinde yer alan adrenal bezler (böbreküstü bezleri) vücudumuzdaki dört hormondan sorumludur.
- Adrenalin – noradrenalin
- Kortizol
- Aldosteron
- Androjen
Tehlike anında hayatta kalmamıza yardımcı olan bu sihirli hormonlara daha yakından bakalım!
Bedenlerimiz her durumda bizi hayatta tutabilmek adına bilgece tasarlanmıştır. Bir tehditle karşılaştığımızda, bedenlerimiz tüm sistemi uyararak bizim için en iyi kararı vermeye çalışır. Tehlike karşısında ilk adrenalin hormonu salgılanır. Adrenalin, adrenal medulla tarafından salgılanan ana hormondur. Noradrenalin, adrenalin ile neredeyse aynı moleküler yapıya sahiptir, ancak bir hormon değildir, bir nörotransmitterdir. Adrenalin doğrudan kana salınırken, noradrenalin kardiyovasküler sistemdeki sempatik sinirlerin ana nörotransmitteridir. Ancak her ikisi de aynı amaç için çalışır: tehlikeli veya stresli durum sırasında düşünmeye dahi gerek kalmadan tepki vermemizi sağlayan sempatik sinir sistemini, yani savaş veya kaç sinir sistemini tetiklemek.
Savaş veya Kaç sinir sistemi nedir?
Vücudun strese verdiği reaksiyonların birleşimine savaş veya kaç diyoruz. “Mücadele veya uçuş, insanların ve diğer memelilerin hayatı tehdit eden durumlara hızla tepki vermelerini sağlayan bir hayatta kalma mekanizmasıdır. Aşırı orgazine ve neredeyse anlık gerçekleşen hormonal değişiklikler dizisi ve fizyolojik tepkiler, kişinin tehdide karşı savaşmasına veya güvenliğe kaçmasına yardımcı olur. Ne yazık ki, bu sistem sebebiyle vücut trafik sıkışıklığı, çalışma baskısı ve ailevi zorluklar gibi yaşamı tehdit etmeyen stres faktörlerine de aşırı tepki verebilir. ” diyor Harward Tıp Fakültesi.
Stres Hormonu: Kortizol
Kortizol, acil durumların kahraman hormonudur. Bedende adrenalin ve noradrenalinin artışından sonra kortizol, insülin üretimini engelleyerek glikozun depolanmasını önler ve tehdit edici durum karşısında kaslara acil enerji sağlayabilmek için hemen kullanılmasını sağlar. Ayrıca, kan basıncını artırmak için arterleri daraltır, böylece kalp hızındaki artış vücudunuzun daha hızlı hareket etmesine ve acil durumla daha iyi bir şekilde başa çıkmanıza yardımcı olur.
Kortizol ayrıca uyuma / uyanma döngüsünü idare eder ve kemik formasyonunu da azaltabilir.
Peki ya Aldosteron?
Aldosteron, sıvı dengesinden sorumlu hormondur. Ayrıca bedende sodyum ve potasyum kullanımını düzenler.
Androjenler!
Androjen, büyüme, üreme ve esenlik için gerekli olan bir grup cinsiyet hormonudur. Esas olarak erkeklik özelliklerinin gelişimini düzenler. Bunlar, yumurtalıklarda kadın hormonlarına (östrojenler) ve testislerde erkek hormonlarına (testosteron) dönüştürülen öncü hormonlardır. Bunun yanısıra cinsiyet hormonları çoğunlukla, sakral çakra ile ilişkili olan yumurtalıklar ve testisler tarafından üretilir.
Duygusal bedenimiz dengesizse fiziksel bedenimiz nasıl etkilenir?
Yukarıda da okuduğunuz gibi, herhangi bir tehditle karşı karşıya kaldığımızda veya stresli ortamlarda bulunduğumuzda beden savaş veya kaç moduna geçer. Hayata güvenmediğimizde, sürekli tehlike altında hissederiz, bu nedenle vücut sürekli olarak adrenalin ve kortizol salgılar. Öte yandan otonom sinir sistemimizde, sempatik sinir sistemi ve parasempatik sinir sistemi (diğer bir deyişle sindir ve dinlen sinir sistemi) aynı anda çalışamaz.
Sempatik sinir sisteminin uzun süre aktif halde olması da dalgınlığa, aşırı güvensizlik hissine ve sürekli hayatta kalma modunda yaşamaya yol açar. Bu durum uzun vadede vücuda büyük zararlar verir ve sonrasında rahatsızlıklara ve hastalıklara dönüşür.
İşte aslında bu yüzden meditasyon, yoga veya nefes çalışmaları yapıyoruz ki; beden sempatik sinir sisteminden çıkıp parasempatik sinir sistemini aktif etsin ve tam anlamıyla rahatlayıp dinlenebilsin.
Kök Çakra aynı zamanda iskelet sistemlerimiz ve kemiklerimizle de ilgilidir. İskelet sistemimiz ana destek sistemimizdir. Yaşamda duygusal olarak desteklendiğimizi hissetmediğimizde, hissiyatımız doğrudan fiziksel destek sistemimize de yansır. Bu da iskelet ve kas problemlerine yol açar.
Dengesiz çalışan kök çakra nedeniyle hangi sağlık sorunları ortaya çıkabilir?
Anksiyete, uyku sorunları, panik atak, kabızlık, ishal, hemoroid, kalp sorunları, böbrek sorunları, düşükler, yeme bozuklukları, kilo alımı, yüksek tansiyon (hipertansiyon), kas problemleri, kas ağrıları ve skolyoz gibi iskelet problemleri.
Kök çakra nasıl dengelenir:
Kendimizi topraklamak kök çakrasını dengelemede ana faktördür. Zihinsel, fiziksel ve ruhsal uygulamalarla kendimizi topraklayabiliriz.
Fiziksel uygulamalar:
Çıplak ayakla yürümek, hayvanlara dokunmak, doğada zaman geçirmek ve soğuk bir duş almak; çevremizdeki yaşamla bağlantı kurmak ve kendimizi topraklamak için mükemmel araçlardır. Ayrıca kök çakrasını dengelemek için yoga pratiği yapabiliriz. Kök çakrasına özellikle iyi gelen yin yoga pozları için instagram hesabıma göz atabilirsiniz.
Kök Çakranın rengi kırmızıdır. Kök çakrasını dengelemek için kırmızı giyebilirsiniz. Ayrıca LAM mantrayı kullanabilir ve zihninizden sessizce ve sürekli olarak tekrarlayabilir veya uzun LAM mantrasını yüksek sesle söyleyebilirsiniz.
Elma, ahududu, vişne gibi kırmızı meyveler ve havuç, patates, mısır, pancar, kereviz gibi kök sebzeler tüketmek kök çakranın dengelenmesinde önemli bir role sahiptir.
Zihinsel uygulamalar:
Kök çakrasını dengelemek için birçok topraklama meditasyon tekniği vardır. Altın topu ve bilinçli yürüyüş meditasyon tekniklerini buradan görebilirsiniz.
Olumlamalarla çalışmak ve bir günlük tutmak da kendimizi topraklamak ve anda kalmak için çok faydalıdır. Kök çakraya özel olumlamalar için tıklayın.
Ruhsal uygulamalar:
Fiziksel ve zihinsel uygulamalar kök çakranın dengeli çalışması için çok önemlidir. Fakat ruhsal ruhsal olarak hayatla bağ kurmadığımızda hepsi yetersiz kalacaktır. Her şeyden önce kabul etmeliyiz ki bu hayat üzerinde hiçbir kontrolümüz yok. Duygularımız ve düşüncelerimizle kendi gerçekliğimizi yaratıyor olsak dahi, neyin ne zaman ne şekilde olacağı bizim elimizde değil. Hayata güvenmek, hayatla uyum içerisinde olmak zorundayız. Kendimiz için en iyisini bildiğimizi düşünebiliriz ama artık daha büyük bir bütünün bir parçası olduğumuzu kabul edip hayata teslim olmak zorundayız. Korku içinde, mütemadiyen hayatı kontrol etmeye çalışarak yaşayabiliriz ama bu bizlere bir şey kazandırmaz. Aksine bizden daima götürür.
Hayat daima bizim için en mükemmel şekilde çalışır!
Bir şey eğer istediğimiz gibi olmuyorsa, sızlanıp endişelenip hayatı kendimize zindan ederek “andan” olmak yerine, oturup isteklerimize ve hayatın bize ne anlatmaya çalıştığına bir bakmamız gerekir. Bir şey planlandığı gibi gitmiyorsa sonrasında bizim için planlanmış daha güzel opsiyonlar olacağına güvenmek gerekir.
Hayata kendimizi bırakmayı bilmeden sürekli diken üstünde yaşadığımız için dünyayla köklerimiz giderek zayıflaşıyor. Bu demek değil ki kendinizi kaderin kollarına bırakın ve hayat sizi nereye sürüklüyorsa razı olun. Elbette ki oturun, düşünün, isteyin, kendiniz için planlar yapın, hayatınızı tasarlayın ve tasarılarınız doğrultusunda çalışın. Ama sonuçlara sonsuz bağlanmadan, hayatla birlikte akabilecek kadar esnek olma izni verin kendinize. Hayatın, var oluşun, sizlerden daha bilge olduğunu daima cebinizde tutarak “an”ınızı endişelerle ve korkularla doldurmak yerine “elimden geleni yaptım, gerisini hayat bilir” demeyi bir deneyin. İnanın hayat sizler için asla düşünemeyeceğiniz mucizevi güzellikler tasarlamış durumda. Her şeyi kontrol etmeye çalışarak, kendinizi bu mucizelerden mahrum bırakmayın.
Haydi biraz ölüm hakkında konuşalım..
Öte yandan ölüm fikri ile barış yapmaya çalışın. Ölüm bu hayatın, bu alemin kaçınılmaz bir gerçeğidir. Ve olacakla öleceğin önüne kimse geçemez. Bizler yalnızca zihnimiz değiliz. Bizler sonsuzlukta yolculuk yapan ölümsüz ruhlarız. Ölüm yalnızca fiziksel alemin bir ilüzyonudur ve asla son değildir. Ölümden ruh değil, zihin korkar. Çünkü zihin, egonun ölümle sonlanacağını bilir bu sebeple ölüm korkusu var eder. Yaşamda kalmak için akıllıca geliştirilen bu strateji, zihinle fazla özdeşleşmiş bireylerde fazlaca koruma kalkanı olarak hayata yansır ve kök çakrayı dengesizleştirir.
Tüm korkuların temelinde ölüm korkusu yatar; zihinin “tehlikeli” olarak tanımladığı yerde bilge ruh bilir ki ego zarar görecektir. Halbuki yaşamda tehlike olmadığı gibi ölümde de korkulacak bir şey yoktur. Unutmayın. Bu evrende her şey enerjidir. Hiçbir enerji yok edilemez, dönüştürülebilir.
Ölüm yalnızca başka bir frekansa dönüşümdür, ve herkesin yolculuğunun aynı olduğunu bizlere hatırlatır. Doğarız, büyürüz ve göçeriz başka alemlere.
Yaşam bir müzikaldir!
Hayat yalnızca ruhların en iyi versiyonuna evrilmesi için tasarlanmış muntazam bir oyundur, bir müzikaldir. Ve evren yalnızca siz en yüksek benliğinize, özgürlüğünüze, en mükemmel versiyonunuza evrilin ister. Daima sizin için en faydalı olacak deneyimleri size getirir ki siz kendinizi tanıyın, anlayın, içinizdeki yaradanı ve yaratım gücünü bulun. Sonra da kendinize huzur dolu, şahane deneyimler yaratmaya başlayın. Bu evrende cenneti deneyimleyin. Tek amaç budur.
Yani kalıcı olarak sağlıklı, dengeli bir kök çakraya sahip olabilmek için zihnin korkularını anlayıp, zihni telkin ederek sağlıklı bir ego geliştirmek, hayatla işbirliği içinde yaşamak gerekir.
O yüzden yukarıdaki fiziksel ve mental uygulamaların yanısıra, ruhsal pratik olarak, korkularınızla yüzleşmeyi deneyin. Hayata güvenin. Korkularınız yerine teslimiyeti, güveni seçin. Bugün üzerinizden atacağıniz her korku, sizi ruhunuza daha çok bağlayacak. Ruhunuz size ölümsüzlüğünüzü hatırlatacak. Tehlike olarak tanımladıklarınıza bir bakmak, o tanımların nereden geldiğini sorgulamak, o tanımların kimyasını zaten değiştirmeye başlayacak.
Haydi bugün bir korkunuz üzerine detaylıca bir düşünün, belki taşımamayı seçmek sizin elinizdedir. Sağlıklı köklerimiz olmadan, düzgünce büyüyüp yeşeremeyiz. Köklerimiz güçlendikçe ancak daha yükseklere ulaşabiliriz.
Aşkla,