Kalp Çağrısı

Kolektifte çok ciddi bir kalp acısı hissediyorum. Derin bir yas. Ne de olsa çok şey değişti son üç yılda. Pandemi herkeste büyük bir travma yarattı. Bir anda düzenlerimizden, rutinlerimizden, hayatlarımızdan ve birbirimizden koparıldık. Ciddi değişimlerden geçtik, yepyeni insanlara dönüştük. Sonra paldır küldür yeni benliklerle eski düzenlere geri döndük. İçimizde açığı kapatmaya dair dev bir heves; kapandığımız günleri telafi etmek istercesine, hasret kaldıklarımıza saldırırcasına bir koşturmaca. Fakat eski sandığımız, geri döndüğümüz şeyler bile değişti. Çünkü hayat evrildi. Hayat her ne kadar keyifsiz ve konforsuz deneyimler sunsa da daima evrilir zaten, hem de daha iyiye. Kısa vadede her şey alt üst oluyormuş gibi görünse bile uzun vadede bir tarlayı havalansın, bereketi artsın diye çapalamak gibi çapalıyordur işte hayat kendini. Bu hakikate zihin direnir ama kalp aslında bilir, her şey olması gerektiği gibidir. Kapanan her kapının ardından yenisi daima açılır. Hayatın daima döngüleri vardır. Ve kalp bunu çok iyi bilir.

İyi de o zaman kalplerimiz neden ağır?

Çünkü her kayıpta olduğu gibi aslen her değişim de yas gerektirir. Çünkü her değişimde de bir başlangıç ve bitiş vardır. Bir eski versiyon vardır, bir eski hikaye, bir eski kahraman. Tırtıl kelebek olmuş daha yükseklere uçuyordur belki, daha parlak renklerle parlıyordur amma bu bir daha tırtıl olmayacağı gerçeğini değiştirmez. Unutmayın, hayat yeniyi doğururken eski ölür. Bu yüzden geçirdiğimiz büyük değişimler de bir yas süreci ve bir vedalaşma ritüeli gerektirir. Bir kabul, bir razı olma, bir helalleşme gerektirir.

Kendimize soralım, gerçekten zaman ayırdık mı hayatımızda değişenlere, yitip gidenlere, bambaşka hallere bürünenlere hak ettikleri yası tutmaya? Tutabildik mi kendimize bu alanı? Alabildik mi kalbimizi avuçlarımızın içine, yiteni sevgiyle gönderebildik mi?

Ani Gelen Değişime de Yas İzni Verin

Ben Amerika’da geçen 4 yılın ardından son 1 yıl Meksika’daydım. Çok ciddi değişimlere dönüşümlere uğradım ve sonra bir anda içimde hiç beklenmedik dev bir çağrı duydum “anavatana dönme vakti geldi” diye. Zihnim reddetti, yok artık dedi. 5 senedir uğramadığım topraklara gitmek planlarımda hiç de yoktu. Toprak anadan bizzat davet duyarak oradan oraya göç edip toprakla çalışan, toprakta ve kolektifte ilahi dişil aktivasyonu yapan bir ışık işçisi olarak nedense zihnimde gün gelip bu çalışmaları kendi topraklarımda yapacağım hiç cereyan etmemişti. Bu; yıllardır yaban ellerde, yabancı dilde inşaa ettiğim tüm kalelerimi yıkmam demekti. Sıfırdan yepyeni bir kale inşaa etmem demekti. Yükselen akrep olarak bir elimle yeni bir kale yaparken diğer elimle var olanı yıkmaya ne kadar alışkın olsam da; yine de içimdeki direnişe mani olamadım.

Fakat çağrıyı duyunca geri dönüş yoktur. Sen istesen de istemesen de, sonuna kadar dirensen de, “hayatta olmaz ben böyle iyiyim” desen de, hayat zaten yavaştan rotayı değiştirmeye başlamıştır, sorunsuzca akan suyun birden yönü değişiverir, bir uyumsuzluklar silsilesi çıkagelir, tıkırında sandığın her şey teker teker tıkanır, bir bakmışsın hayat seni olman gereken yere zaten götürüyordur. Tüm tutunmaya çalıştığın dallar elinde kalırken yepyeni bir kapı sonuna kadar açık önünde bitiverir.

Ben de zihnim feryat figan, yıktım yıkılacak ne varsa, kalbim yas içinde akışa teslim oldum, sonra başladım yeni kalemi inşa hazırlıklarına. Ama kalbim “dur” dedi! “Ben daha hazır değilim!”

Zihin yeniye açılmayı sevmez, ama yine de adapte olmaya tasarlanmıştır. Çünkü yeniyi ne kadar çabuk benimserse o kadar güvende olacaktır, daha kolay hayatta kalacaktır. O yüzden hemen “sıradakiii!” diye bir sonraki sayfayı açmaya bakar.

Fakat kalp öyle kolay geçiş yapamaz…

Dinlenmek ister arada.
Ağlamak ister.
Haykırmak ister tırtılın kelebek olurken çektiği acıyı.

Kalp değişimin gerekli olduğunu pekala bilse de onun için hayatın daha iyiye evrildiği önemsizdir. Çünkü kalbin doğası, zihninki gibi atı alıp bir sonraki maceraya koşturmaktan ibaret değildir. Kalp için önemli olan zihin gibi ileriye bakmaktan ziyade, anda olanla kalıp her şeyi sonuna kadar hissederek kabule açılmaktır.

Kalp merkezinden kabul ile geçemeyen her şey birikir, kin olur, yas katlanarak büyür, büyüdükçe derin bir kedere oradan da alev alev bir öfkeye çeviriverir. Kalbin kaskatı kesilmesi deyimi buradan gelir. Kabul olmadan sevgi olamaz çünkü, şefkat hiç olamaz. Kabul yoksa af da yoktur. Affetmek zaten olanı olduğu gibi kabul edip geride bırakmayı seçmek değil de nedir?

Peki ya biz güzelce sarabildik mi kalbimizi onca değişen şeyin arasında? Bir nefeslik, bir gözyaşılık durabildik mi her bitiş çizgisinden sonraki yeni maratona atılmadan önce?

Ben de kalbimi bebeğim gibi pışpışladım bu süreçte. Çığlık çığlığa ağlamasına alan tuttum, sardım sarmaladım kalbimi. Günlerce, haftalarca sol yanımdan bedenim yırtılıyormuşcasına acı çektim. Aldım o acıyı da bağrıma bastım. Yeni bir adım atmadan önce biliyordum bu acı sonuna kadar yaşanmalıydı.

Sonra bir gün Yazılıkaya dedi ki “buraya gel, anlatacaklarım var.” Gittim meditasyona oturdum. Dinledim.

Gördüm ki büyük bir kalp çakra açılımına davet var kolektifte. Kolektif bir yas sürecinden geçiyoruz. O yüzden eğer sol omzunuzda bir ağrı peydah olduysa, göğüs kafesine bir sıkışıklık – bir ağırlık çöktüyse, sol taraftan migrenler yiyorsanız, sol kolunuzda bacağınızda – boynun sol tarafında bir gerginlik varsa, sol gözünüz yaşarıp duruyorsa, ciğerlerden dolu dolu bir öksürük taşıyorsa kalp sizi çağırıyor demektir. Sizi bir vedalaşma, bağ kesme, yası kucaklama, geçmişe kabul, helalleşme ritüeli çağırıyor demektir.

Ben de derin değişimlerden ve yastan geçerken sizlerle kolektifteki kalp acısını hafifletecek bir ritüel paylaşmak istedim. Dilerim bu ritüel ile gidenleri kabul ve af ile gönderip gelenleri de aşk ve kutlama ile buyur edebilelim.

Eskiye, Gitmesi Gerekene Veda Ritüeli

O yüzden haydi bugün bir veda ritüeliyle, bir şefkat meditasyonu ile onurlandıralım gideni, değişeni, dönüşeni. Rahat bir oturuşa gelin, gözlerinizi kapatın ve sağ eli kalbin üzerine, sol eli göbek deliğinin hemen altına (kadınlar için rahim üzerine) yerleştirin. Her şeyden önce kucaklayın o sağ elin altında atan güzel kalbinizi. Yiten onca şeye rağmen bitmeyen sevginizi. Görün, biten aşklar bile olsa giden canlar bile olsa o sonsuz sevginin kaynağının daima sizde olduğunu, sevginin asla bitemeyeceğini. Sonra kalbinizden pembe ışıklar saçtığınızı hayal edin. Ve yavaşça o pembe ışıklar arasından davet edin vedalaşmak istediğiniz her ne ise, belki bir dost, belki bir hayal, belki bir şehir, belki kendi eski versiyonunuz, belki hepsi. Birer birer davet edin ve karşınızda onları net bir şekilde görün. Sonra içinizden tekrar edin “tüm hizmetin için teşekkür ederim, artık seni sevgiyle geride bırakıyorum”. Ve sonra vedalaştığınız şeyle aranızdaki bağı görün, kalbinizden o şeye tutunan bağı. Elinize altın bir makas aldığınızı imgeleyin ve o bağı kesin. Bağı kestikten sonra yavaşça pembe ışıklar içinde kaybolduklarını imgeleyin. Geride kalan, vedalaşmak istediğiniz her şeyiniz için sırayla yapın bunu. Teker teker davet edin, bağınızı kesin, geri gönderin. Helalleşerek, kabul ile gönderin onları. Sonuncu ile vedalaştığınızda gözlerinizi açın.

Sonrasında eğer akan (durağan olmayan) bir su kenarına gidebiliyorsanız da gidin, suyun içine sembolik bir şey bırakın ve o uzaklaştıkça kalbinizin hafiflediğini hissedin. Biliyorsanız oturun bir de ağıt söyleyin. Bir güzel de ağlayın. Bu ritüeli yaptıktan sonra da bedeninizi sirkeli su ile yıkayın, adaçayı ile tütsüleyin. Varsa da bir müddet pembe quartz taşıyın yanınızda, bedeninize temas etsin.

Dilerim her canın kalbi kabul ile hafiflesin. Sevgi ve şefkat dolsun.

Aşk olsun, şifa olsun.

You Might Also Like