Kadın!
Kadın. Toprak ananın insan bedeninde tezahür etmiş tomurcukları, erili rahminden var eden rahman. Yaradanın göz bebeği, nadide çiçeği: Kadın.
Kadın ilk önce kendi güzelliğini görür, sonra da etrafındaki kadınlarla el ele yürümeyi bilirse sonsuz yaratım gücünü devralmış olur. Bizler kendi güzelliğimizi ve gücümüzü reddettikçe kanadımızı kıranlara maruz kalırız. Kendi gücünü devralan, kendini aciz olarak görmeyi bırakıp yaşamak istediği hayatı korkusuzca yaşayan kadının önünde hiçbir eroğlu, hiçbir can, hiçbir varlık duramaz.
Düşmanımız yok bizim.
Kendi kökünde sapasağlam, kendi gövdesinde özgüvenli ve esnek, kendi renklerinde parıl parıl parlayan bir çiçeğin düşmanı olur mu?
Kadın!
Bizim kendimizi görmeye ihtiyacımız var. Gücümüzü görmeye.
Analarımızdan miras aldığımız korkularımızdan arınmaya.
Ne istediğimizi ve ne istemediğimizi bilmeye.
Sağlıklı sınırlar koymaya.
Hayatımıza katacağımız deneyimler ve insanlar için sağlıklı seçimler yapmaya.
Düşmanımız yok bizim.
Daha çok dosta ihtiyacımız var.
Hayatımızı, biz kanatlanıp uçarken bizimle beraber uçanlarla donatmaya ihtiyacımız var.
Dostumuzu ve yaşamak istediğimiz hayatı bilinç ile seçmeye ihtiyacımız var.
Hak ettiğimiz hayatı fark etmeye ve korkusuzca özgürlüğe soyunmaya ihtiyacımız var.
Artık farkındayız.
Varlığımızla, kahkahalarımızla evreni besleyen ve rengarenk boyayan kadınlarız. İçimizde en derinlerde nesillerdir kanayan “zayıflık ve değersizlik yarasının tezahürlerini” kutuplaşarak değil, zalime/zulme enerjimizi ve odağımızı vererek değil, kendi görkemimizi görüp de sevgiyle çözüyoruz bu sefer.
Hak ettiklerimizin farkındayız. Ve daha azına artık razı değiliz!!
Nasıl muamele görmek istiyoruz, nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz, o dünya nasıl görünür nasıl hissettirirdi? İşte şimdi buna odaklanıp bunu yaratıyoruz!
Dünyayı özsevgisi ve şefkati ile; görkemi ve zarif ihtişamı ile değiştiren “kadın” olacak!
Ve de öyle oldu.