İlahi Dişil Özün Özdeğerle İlişkisi

Ah ne çoktur başkalarına ayıp olmasın diye kendimize ayıp edişimiz, başkaları kırılmasın diye kendi kalbimizi kırışımız.

Peki bu neden böyledir?

Yeterli duygusal olgunluğa erişmeden ebeveyn olan bireyler henüz kendi duygularıyla nasıl başa çıkacağını bilemediklerinden çocuğun duyguları için de alan tutamazlar. Çocuğun duyguları onlara ya “çok” gelir ya da “tamir edilmesi gereken bir problem” gibi görünür. Hem çocuğun duygularını bastırmaya çalışırlar hem de kendi istenmeyen duygularıyla karşı karşıya kalmamak için çocuklarını müdahale ve manipülasyon ile yetiştirirler. İstenmeyen duygularla karşı karşıya kaldıklarında da kendi duygularından çocuklarını sorumlu tutarlar ve kendi duygularını çocuklarının regüle etmesini beklerler. Kendi duygu durumuyla savrulan ebeveyni zamanla çocuk sakinleştirmeyi öğrenir. Ebeveynler çocuklarını kontrol edemediklerinde de genellikle çocuğu cezalandırırlar.

Bu yüzden duygusal olgunluğa erişememiş ebeveynlerle yetişen çocuklar ebeveynlerinin sakinleştiricisi ve takdir kaynağı olmak zorunda kalırlar.

Aile içinde yaşanan bu durum inkar ve sindirme yoluyla manipüle etme örneğidir. İngilizcede “gaslighting” olarak adlandırdığımız bu manipülasyon türünde çocuğun davranışı “bunda ağlanacak bir şey yok, bu kadar hassas olma, aşırı tepki veriyorsun, abartma, hiç öyle yapılır mı çok ayıp, beni utandırma, elalem ne der, bak herkes sana bakıyor, beni çok üzüyorsun, derhal özür dile” gibi söylemlerle kontrol altına alınmaya çalışılır. Bu manipülasyon türü, kültürümüzde ve pek çok kültürde en yaygın ve en normalleştirilmiş işlev bozukluklarından biridir.

Özellikle elalem ne der bakış açısı ve ayıp anlayışının yarattığı toplum baskısı, duygusal olgunluğa erişememiş ebeveynleri çocuklarını aşırı derecede kontrol etmeye iter ki çocukları toplumda kabul edilebilen bireyler olsunlar. Aslında niyet çocuğu zarardan korumaktır fakat bu tutumla çocuğa en büyük zarar ailede verilmiş olur.

Herkesi Memnun Edebilmek İçin Kendinden Vazgeçenler Kulübünün Doğuşu

Beklenti ve manipülasyonla yetiştirilen, duyguları bastırılan çocuklar; elalemin ne diyeceğini kendi hakikatinden ve isteklerinden daha çok önemseyen, başkalarını memnun etmek için kendini feda eden, kendine ihanet eden yetişkinlere dönüşürler. Elalemi mutlu etmek kendi mutluluklarından daha önemlidir çünkü artık özdeğerleri dış onay mekanizmalarına bağlanmıştır. Değerlerini yaptıklarıyla ve yaptıkları karşısında aldıkları tepkilerle özdeşleştirmeyi öğrenmişlerdir. Kendilerini değerli hissedebilmek için başkalarının takdirine ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir.

Bu durum bireylerde ilahi dişilin hala uyur halde olduğunun göstergesidir. Ancak kendi varlıklarının değerine uyanan bireyler kendilerini bu nesillerdir aktarılan işlev bozukluğundan özgürleştirebilirler. Bu yolda atılacak en önemli adım ise kendinizi önceliklendirmeye evet derken sizden sürekli beklenti içinde olanlara hayır demeyi öğrenebilmektir.

Bu psikolojik durumun ilahi dişille ne alakası var?

İlahi dişil, duygularla bağ kurmamızı ve duygularımızı incinebilirlikle ifade edebilmemizi sağlayan enerjidir. Nesillerdir aktarılan iletişim problemlerinin, manipülasyon üzerine kurulu sistemin ve ilişkilerin kökeninde doğası gereği uyur vaziyette olan ilahi dişilin uyandırılamayışı yatar. İlahi dişil özü anlamak ve onu eril özümüzle dengeye ve birliğe getirmek farkında olduğumuzdan çok daha elzem bir iştir. Bu yüzden nasıl yetiştirilip ailemizden hangi karmik yaraları devraldığımız aslında bilinç evriminde üzerimize düşen görevin pusulasıdır. Devraldığımız bütün dertler, çözüm üretebilecek bilinç seviyesinde olduğumuz içindir. 

Gölge çalışması yapmak (gölge: karakterimizin bilinç dışında kalan yönleri, farkında olmadığımız “kusur”larımız – burada Platoncu bir yaklaşımla kusur kelimesini kullanıyorum), ilişki problemlerimizi anlamak, elalemin ne düşündüğünün bizim için bu denli önemli olmasının asıl sebeplerini görmek neden bu kadar mühim şimdi anlıyor musunuz? Çünkü bunlar bilincin evrildiği noktalar, bunları çözmek bizim hem kendimize hem gelecek nesillere sorumluluğumuz. Öte yandan bunları çözmek daha mutlu, huzurlu ve tatmin edici bir yaşam için de önkoşul teşkil ediyor.

Ruhani ve manevi sandığımız her şey dünyevi ve maddi her şeyle iç içedir, asla ayrılamazlar. Birbirinin zıddı gibi görülmemelidirler. Şimdi spiritüelliğin de yeni bir pazar olduğu bu çağda maneviyat dediğimiz şeyin psikoloji ile yani “ruh bilimi” ile iç içe olduğunu asla unutmayalım. Zira ruh, zihin ve beden daima birbiriyle iletişim halinde ve bizler de bu üçlemenin tezahürleriyiz.

Kendi yaralarınızı ve psikolojinizi anlamak, bu bilinç evriminde size düşen rolü anlamaktır.

İlahi dişilinizi uyandırmak, erilinizle dengeye ve birliğe getirmek kendi bütünlüğünüze, tamamlığınıza ve tanrısallığınıza açılmaktır. Ancak bu birliğe ve bütünlüğe kendi içimizde erişmek dış dünyamızdaki ilişkilerimizin, deneyimlerimizin, sohbetlerimizin kalitesini artırabilir. Çünkü o zaman sezgisel iç sesimiz (ilahi dişilimiz) ve rasyonel zihnimiz (ilahi erilimiz) el ele hareket eder. İmajinasyon ve aksiyon uyumlanır. Bu iç uyum dış dünyamıza yansır, çocuklarımızı yetiştirişimize yansır. İşte ilahi dişili uyandırmak yeni dünyanın oluşumunda öyle büyük bir rol oynar.

Yıllardır ilahi dişil özü uyandırmak, onunla sağlam bir bağ kurmak üzerine türlü türlü çalışmalar yapıyor ve bilinçli ilişkiler üzerine eğitimler veriyor olduğum için bu konuda söyleyecek çok şeyim olsa da; size bugün hatırlatmak istediğim basit hakikat her şeyin temelinin “özdeğer” olduğu. İlahi dişil demek var olmak demek, yalnızca olma halinin kıymetine uyanmak demek! Kendinizi tanıyın arkadaşlar, bu hayatta nasıl var olduğunuzu bilin, ve kendinizi, varoluşunuzu her şeyinizle sevin. İhtiyaçlarınızı bilin ve kendiniz için açık sözlülükle konuşun. Başkalarına nezaketsizlik olmasın diye kendinize nezaketsizlik etmeyin. Ayıp olmasın diye gönlünüzün hayır dediklerine evet demeyin. Başkaları kırılmasın diye rol yapmayın. Kendinize sadık olun. Kendinize sadakat göstermek, en derinlerinizde yatan hakikate sahip çıkmanız demektir. Sevilmek, kabul edilmek, takdir edilmek, onaylanmak için en derinlerimizde “hayır” diye çığlık atan o yanımızı duymazdan gelip karşımızdakilerin istediği, beklediği gibi davrandığımızda umduğumuz onay, takdir ve sevgi yerine kocaman bir ihanetle karşı karşıya bırakıyoruz kendimizi. Bizi asla göremeyen, sevemeyen, onaylamayan, takdir etmeyen insanlar buluveriyoruz karşımızda.

Çünkü hayat yalnızca bir ayna, dev bir ayna.

İşte o yüzden her şey kendinizi önceliklendirmekle başlıyor, özsaygı, özsevgi, özkabul ve özşefkat karakterimize yerleştikçe, ilişkilerimiz ve hayatımız radikal bir şekilde değişmeye başlıyor. Kendimize sunmayı başardığımız bu erdemler etrafımızdakilere de sunabildiğimiz hediyeler haline geliyor. Bekleyip durduğumuz değişimin başlatıcı domino taşı oluveriyoruz. Çok sevdiğim modern düşünürlerden biri olan Deepak Chopra “her ailenin dönüşümü için bir bilinçli birey yeterlidir” der. Bizler o bireyler olalım. Kendimizi öyle bir sevelim, kendimizle öyle müşfik bir dostluk geliştirelim ki içimizden dışımıza taşsın o sevgi, etrafımızdakilere ilham olsun. Ve işte o zaman dev aynamızdan bize yansıyan da bu erdemler oluyor, size söz.

Duyurum Var!

27 Kasım’da tüm bunları derinlemesine konuşacağımız; zihni, bilinci ve ilahi özleri iyice anlayarak bilinçli ilişkilerin temellerini göreceğimiz bir eğitim düzenliyor olacağım. Bilinçli Aşkın Yolu adlı bu online eğitim yalnızca eş arayanlar için değil, var olan ilişkilerinin dinamiklerini daha iyi anlamak ve kendileriyle ve hayatlarındakilerle daha derin ve bilinçli bir ilişki kurmak isteyen herkese uygun.

Beni takip eden okuyucularım için önduyuru yapmak geldi gönlümden. Hep beraber aşkı yaratalım ve yaşayalım diye zaten makul bir fiyata sunacağım bu 3 saatlik online eğitim için sizlere %10 indirim yapıyorum! Eski öğrencilerime ise %20 indirim var! İlgileniyorsanız detaylı bilgi almak ve indirimden faydalanarak önkayıt yaptırmak için 17 Kasım’a kadar info@ezgidevi.com adresine mail atabilirsiniz.

Aşk olsun, 
ama bilinçle olsun.
Ezgi Devi 💫

You Might Also Like