Ben Ne Mi Yapıyorum?
Çok soru aldım “Ezgicim iyisin hoşsun da sen napıyosun biz anlamadık” diye. Uzunca başka bir postta anlatıcam ama bugün biraz aileden bahsedesim var. Zira çok özledim.
“Aslında BEN de isterim güzel elbiselerle makyaj yapıp dolaşmayı, küçük bir oyun içinde önemli kişi olmayı” diyor ya Şebo; aslında hepimizin yapmaya çalıştığı şey o. Güzel imkanlara sahip olup önemsenen bir insan olmak. Bir kimlik çizmek, gereğini oynamak. O kimlik de ilk ailede çiziliyor. Onların, biz iyi olalım diye, bizi görmek istedikleri bir yer var. Bizim de onlar üzülmesin diye bir yere kadar sahip çıkmak zorunda hissettiğimiz roller. Kültür gereği konuşamadıklarımız var; kalıpları beraber esnete esnete kendimizi konuşurken bulduklarımız var aile içinde.
Yani ilk ilişki sınavı, kendin olabilme sınavı aslında aileden başlıyor. Orada kendin olamıyorsan, hayattaki kimliğini bulmakta daha da zorlanıyorsun.
Ailenin seni hiç üzmek istemeden sana yüklediği kimliğin farkında mısın? Mutlu musun o kimlikle? Değilsen ne yapabilirsin? Konuşabilir misin onlarla? Çoğu arkadaşımın konuşamayıp gizlediğini bilirim (en modernlerinin dahil). Ben şanslıyım, gizlediklerim gerçekten çok az ve onların; canlarımın benim için kurdukları hayalde değilim şu an. Kendi yolumdayım. Ve bu yolda, attığım her adımda onlardan öğrendiklerim çınlıyor kulağımda, bu öğretileri cebimde tutarak kendi adımımı kendi seçimimle atıyorum.
Ben doğu öğretilerinde yer alan “bu hayatta-boyutta kimliksizliğe, egosuzluğa” inanmıyorum. Bana göre, bu hayata kimlikle gelmemiz de bir seçim ve sınav. Geldiğin hayata ne kadar hükmetmeyi seçiyorsun? Yoksa hala “elalem ne der?”de misin? Kimliğini sen seç, hem de herkesin yararına bir kimlik seç. Seçimlerinle yarat hayatını. Olamaz mı sence? Bence mümkün. Hem de şahane!!
Hadi bugün başla o zaman, seçimlerinde ne kadar annensin; korkularında ne kadar baban; gördüğün her delikanlıya ne kadar ablasın abisin; bir bak. Sonra cevaplarından istediklerini sakla, istemediklerini dönüştür, kendi kimliğini sen yarat!
Ha özetle, ben allahın Nepal’inde ne mi yapıyorum? Kendi kimliğimi yaratıyorum: sokaklarda şarkı söylüyorum, takı yapıp satıyorum, yoga dersi veriyorum, work away ile çalışıyorum vs vs..
Gelin size biraz da Pokhara’daki geçim kaynaklarımdan bahsedeyim. Bir otelde kalıyorum, pansiyon standartlarında. Küçük bir aile, otelin her işini yaparak idare etmeye çalışıyorlar. Günde iki saat evin kızının yaptığı temizliğe yardım ediyorum. Bahçe işiydi, merdiven süpürmekti ne gerekiyorsa. Odaları temizletmiyorlar, kıyamıyorlar bana. Ben de çöpleri çıkarıyorum onlar istemeden gönüllüce. Bu şekilde konaklamaya para vermiyorum.
Ayrıca bir yoga stüdyosunda ders veriyorum. Bu da bir aile stüdyosu. Dersten sonra hep beraber onlara gidiyoruz, aile sofrasında yemek yiyoruz.
Ben istanbul’dayken de yogaya, derslerime parayı karıştıramadım. Yanlış anlaşılmasın; bu şekilde geçimini sağlayan çok kıymetli öğretmenlerim, arkadaşlarım var. Şu dönemde para kazanmak için ne kutsal bir paylaşım, harcanan en kıymetli şeye, “zamana”, alma verme dengesine göre bir meblağ belirlemekte yanlış bir şey yok. Ama ben elimdeki bilgiyi paylaşmaktan aldığım hazza maddi bir paha biçemediğimden hep bağış usulü ders verdim (hayvanlara mama için). Öyle yapamadım ki, bunda bile ortaya kumbara koymayı öteledim hep. Sonra bu da bana derslerime katılanların getirdikleri hediyelerle dönüş yaptı. Benim alma verme dengem de böyle: kalbimi beklentisiz paylaşmaya açtıkça evrenin akıtması şeklinde. Çok şükür ihtiyacım olan her şey hep hayat tarafından karşılan-dı/ıyor.
Olana, sürece güvenim sonsuz. Hele insana! Her zaman güvendim, hiçbir düşüşümde nefrete gelemedim. Çünkü biliyorum, ben kalbimi böyle açabiliyorsam benim gibiler var ve her gün artıyor.
Kimseyi öteki olarak görmeyip, kimseye yukarıdan bakmayarak, kimilerine göre koskoca(!) mühendisken, bir kadın orada iki saat az iş yapabilsin diye süpürge yapmaktan gocunmayarak, yardım ile, takas ile sevgi çağını getireceğiz.
Bence sen de ofiste saatlerini harcamaktan sıkıldıysan, aldığın onca para bir şekilde gelip gidiyor ve içinde tatmin yerine boşluk yaratıyorsa; hadi gel beraber süpürelim bu insanlıktan sen-ben algısını.
Maslowun ihtiyaç hiyerarşisinin dibinden anlaşmalar yaparak mutlu yaşamak, piramidin en üstüne yükselmek mümkün.