Bağımlılık & İlişki Bağımlılığı Paterni

Birkaç gün önce Teal bir video paylaştı ve “kendinde en çok ne ile gurur duyuyorsun?” diye sordu. Benim cevabım kesinlikle cesaretim. Risk almak, bilinmeyene atlamak ve artık bana hizmet etmeyen şeyleri geride bırakmak konusunda; hiç kolay olmadığı halde ben kendimi bildim bileli cesur oldum! Bugün sizlere cesaretim hakkında gurur duyduğum bir hikaye anlatmak istiyorum: Ben bağımlılık ve ilişki bağımlılığı döngümü kırdım!!

17 yaşımdayken sigara içmeye başladım, 18’imde marihuana içmeye başladım. İkisi de Eskişehir’de ve İstanbul’da her yerdeydi. Ve ben her zaman meraklı bir kız oldum. “Deneyerek öğrenmek, hayat ilerledikten sonra ‘ah keşke!’ demekten daha iyidir” diye düşünenlerdenim. Bu nedenle kendime ve irademe her zaman güvenerek deneyimden deneyime atladım.

Sosyal içici olarak alkol kullandım, müzik festivallerinde çeşitli kimyasal uyuşturucular denedim, uzun bir süre marihuana içtim, şifa amacı güderek de merakla ve korkusuzca birçok psikedelik madde ve kutsal bitki ile çalıştım. Düzenli tütün içen biri olmama rağmen, kullandığım her madde ile daima seviyeli ve sağlıklı bir ilişkim oldu; 2017’ye kadar… 2017 yılında marihuanayla olan ilişkim daha samimi ve düzenli olmaya başladı.

Yıllar geçtikçe sosyal alışkanlıklarım değişti. Dışarıda içki içip bardan bara koşturmak yerine evimde takılmaya başladım. Yakın bir arkadaş grubum vardı ve rutinimiz bir araya gelip, birkaç cigara sarıp, müzik dinleyerek keyif yapmaktı. Toprak Ana’nın bizlere hediye ettiği tüm kutsal bitkilere saygı duyduğum için marihuanaya da hep saygı duymuşumdur. Ama tütünün ve otun hayatımın kilit bir parçası haline geldiğinin, kendi anskiyetemle başa çıkamadığım için tütünü ve otu suistimal ettiğimin çok uzun bir süre farkına varamadım.

Ah O Sinsi Bağımlılık

Bağımlılık gerçekten fark ve kabul edilmesi çok zor bir koşullanma türü. Bir kere çok sinsi, ayrıca çok fazla mazereti ve farklı versiyonu var. Benim de ot ile olan ilişkim bir süre sonra sosyalleşmekten ziyade kendimi sakinleştirmeye dönüşmeye başladı. Çok stresli bir ortamda çalışıyordum ve eve gidip bir cigara sarıp müzik dinleyerek rahatlamayı dört gözle bekliyordum. Gündüzleri tütün içiyordum; geceleri eve gidip ot içiyordum.

Ayahuasca seremonimden sonra 2018’de sigara ve alkol tüketmeyi bıraktım, ancak marihuanın doğal ve kutsal bir bitki olduğu bahanesine tutunarak içmeye devam ettim. İş yerinde günüm çok zor ve stresli olduğunda, anksiyetem yüzünden eğer ot içmezsem gece uyuyamaz hale geldim. 2018’in ortasında kurumsal işimi bıraktım ama marijuanayı bırakmadım. Gittiğim her yerdeydi ve benim “keyif” anlayışımın bir parçasıydı. Kimliğimin bir parçası olmuştu, ot içen biri olmaktan özgürlük çatısı altında böbürlendiğimi söylesem dahi yalan olmaz.

Çekim Yasası…

Tabii ki, gel zaman git zaman frekansım benimle aynı seviyeden insanları hayatıma çekti ve düzenli olarak ot içen bir partner buldum. 2018’in sonunda ABD’ye taşındım ve partnerimle evlendim. Gerçek benliğim hakkında bir fikrim olmadan evlendim. Mühendis olmanın yanı sıra müzisyen, dansçı, yazar ve şifacı da olduğumu ayahuasca sayesinde keşfetmiştim ama; tüm bu hediyeleri nasıl kullanacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sonuçta, kurumsal işimden yeni ayrılmıştım ve ilk kez yurtdışında yaşamaya başlamıştım. Tam bir bilinmezin içerisindeydim. Hala arayıştaydım. Hala bu hayattaki amacımı bulmaya çalışıyordum.

Florida’ya yerleştikten kısa bir süre sonra tüm gölgelerim ortaya çıkmaya başladı. Ailemden, arkadaşlarımdan, kedilerimden, evimden, bahçemden, işimden, unvanımdan, pahalı kıyafetlerimden, mücevherlerimden, rutinlerimden uzaktaydım… Ait olduğum hiçbir şey artık benimle değildi. Kendimi tanımladığım her şey benden alınmıştı. Ve onlarsız kim olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Güvensizlikler

Kendi İngilizceme güvenmiyordum. İngilizcemi seyahatlerimde ve iş hayatım boyunca kullansam da, ana dili İngilizce olan bir ülkede yaşamak bambaşkaydı. Günlük yaşamda İngilizce kullanmak kurumsal İngilizceden tamamen farklıydı. Nasıl hissettiğimi, duygularımı İngilizcede hiç ifade etmemiştim. Bir yazılım mimarisinin tüm teknik gereksinimlerini mükemmel bir şekilde tanımlayabilecek İngilizcem vardı, ancak kendi acizliğimi nasıl ifade edeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tamam hadi yalan yok: Her zaman güçlü, kendi kendine yetebilen genç bir kadın olmak zorunda olduğum için acizliğimi Türkçe olarak dahi paylaşmakla ilgili bir fikrim yoktu doğrusu. Yine de hitabette gayet iyi biri olarak İngilizce kelime problemi beni gerçekten öldürüyordu 🙂

Florida’ya gelmeden önce 26 ülkeye seyahat etmiştim.

Ancak ABD’de her şey tüm dünyadan farklıydı. Tüm ölçümler, sıcaklık, uzunluk, ağırlık skalaları, ulaşım… Kendimi çok yabancı hissettim, kendimi yetersiz hissettim, tüm güvensizliklerim ortaya çıkmaya başladı… Kendimi ait hissedemedim. Kendimi ait hissedebildiğim tek şey eşimdi. Çok aşıktım ve onunla bir hayat inşaa etmeye kararlıydım.

Kısacası 2019 benim için, derin bir öz farkındalık inzivası olmanın yanı sıra uzun soluklu bir kimlik arayışıydı. Her anım stresliydi. Tamamen konfor alanımın dışındaydım. Ve bir insan olarak, aidiyet duygumu uyandırmam gerekiyordu. Bir şeyin parçası olmalıydım. Bu yüzden kendimi eşime ve eşimin ot içen ortamına bağladım. Çünkü tanıdık gelen, ev gibi hissettiren tek şey onlardı…

“Ev sizin için her zaman güvenli bir yer olmadıysa, evinizde gibi hissettiren ilişkilere karşı dikkatli olun!”

2019’u bütün yıl kafam güzel geçirdim. Ayrıca yine tütün içmeye başladım. Ne zaman endişeli veya gergin hissetsem, çatışmalarla engellerle nasıl başa çıkacağımı bilemesem, bir şeyler içmek istiyordum. Mevcut durumdan kaçabilmek ve daha iyi hissedebilmek için kendime bir boşluk yaratma ihtiyacım vardı. Ot ya da sigara bana bunu verebiliyordu.

Kendimi ve anksiyetemi keyif ve haz adı altında uyuşturmaya devam ettim… Ne zaman arkadaşlarla bir araya gelsek, tek yaptığımız şey ot içmek, müzik çalıp dinlemek ve dans etmekti. Kimse hayatın gerçek boktanlıklarından söz etmiyordu, aslında kimsenin birbirlerinin duyguları, birbirlerinin geçmişi, zorlukları veya yaraları hakkında bir fikri dahi yoktu.

Hepimiz endişeliydik, hepimizin acıları vardı, hayatla nasıl başa çıkacağımızı ve kendimizi nasıl seveceğimizi bilmiyorduk, fakat en önemlisi; bağımlı olduğumuzun farkında değildik. Eğlencelerimizin ön şartı yanımızda muhakkak kimyasallar, ot veya alkol bulundurmaktı. Hep birlikte ayık geçirdiğimiz bir gün hatırlamıyorum. Bir gün sadece oturup duygularımız hakkında konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Hepimiz kendimizi uyuşturarak hayatımızdan, endişelerimizden kaçmaya çalışıyorduk. Zira sefalet beraberliği sever ve bağımlılık böyle çalışır.

Bağımlılık nedir? İlişki bağımlılığı nedir?

Bağımlılık, acı, stres veya endişeyi giderebilmek için kendinizin dışında bir şeyler aramaktır. Bağımlılık sorunlardan kaçmaktır. Bağımlılık kendini sevip kabul etmekte zorluk çekmektir. Ayrıca, bağımlılığın en yaygın olan sinsi bir versiyonu vardır: o da ilişki bağımlılığı! İlişki bağımlılığı, kendinize veremediğiniz sevgiyi ve onayı başkalarından alabilmek adına insanları tatmin etmeye çalışma bağımlılığıdır. Ve bu ikisi her zaman el ele çalışır…

https://youtu.be/5UNZgh94Z0I

Reddedilme Travması

Bağımlılık ve ilişki bağımlılığının temel nedeni, öz sevgi ve hayata güven eksikliğidir; hayata ait hissedememektir. Bu patern, bilinçaltındaki ‘reddedilme travması’ ile başlar. Reddedilme travması, çocukken ihtiyaç duyduğumuz sevgi, ilgi ve beslenmeyi alamadığımızda ortaya çıkar. Eğer ebeveynler sürekli tartışıyorlarsa, ebeveynler aşırı eleştirel ve mükemmeliyetçiyse, ebeveynler çocuğun alanını taciz etmişse ya da çocuk, ebeveynler veya savaşlar gibi dış bir durum nedeniyle şiddet içerisinde büyümek durumunda kaldıysa; bu deneyimler bilinçaltımızda reddedilme travması olarak kodlanır.

Çünkü çocuk ihtiyaç duyduğu sevgiyi, ilgiyi ve beslenmeyi alamamıştır; reddedildiğini hissetmiştir ve bu hayata ait olma duygusunu kaybetmiştir. Hadi bazı örnekler verelim:

Şiddet İçerisinde Büyümek

Diyelim ki bir çocuk bağımlı bir ebeveyn yüzünden şiddetli bir ortamda büyüyor. Ya da ebeveynler her zaman bir sebepten dolayı tartışıyorlar. Bu vakaların çoğunda ebeveynler çocuğu yanlış bilgi ile yönlendirirler ve çocuğa “kötü bir şey olmadığını, birbirlerini çok sevdiklerini veyahut şiddet gösteren ebeveynin yalnızca çok yorgun olduğunu” söylerler. Ebeveynler durumla yüzleşmekten ya da çocuğa gerçeği söylemekten kaçınırlar; bunun yerine, bu şiddetli davranışı normalleştirmeye çalışırlar. Çocuk sevgi adı altında ebeveynlerin inkarına tanıklık ederken, kendi gerçekliğini sorgulamaya başlar: Bu gördüğüm şiddet gerçekten sevgi mi? Sonra çocuk kendi yargılarından şüphe etmeyi öğrenir. Bu deneyimler, tam olarak deneyimin yaşandığı şekilde kodlanmaktadır. Çocuk sevgiye dayalı ilişkilerde tartışmanın, kavga etmenin, şiddetin ve acının normal olduğuna inanmaya başlar, çünkü ilk sevgi kaynağı acı verici deneyimler içermektedir.

Ya da Aşırı Eleştirilmek

Diyelim ki çocuk aşırı eleştirel ebeveynlerle büyüyor ve onları asla tatmin edemiyor. Bu durum da bir çocuk için o kadar acı verici olabilir ki, çocuk eninde sonunda ne yaparsa yapsın onaylanmak için yeterli olamayacağına inanmaya başlar. Çocuk bu durumda, kendi yeterliliğinden şüphe etmeyi öğrenir. Ve sonra kendine ve kendi yargılarına yeniden güvenebilmek için dışarıdan bir doğrulama, kendini bir şekilde ispat etme yolu aramaya başlar.

Sonuç olarak çocuk, her iki örnekte de kendini, kendi yargılarını ve acı verici deneyimleri reddetmeyi öğrenir ve daha iyi hissedebilmek ve tekrar hayata ait olabilmek için harici bir çözüm aramaya başlar. Ne yazık ki, çözüm tekrar eden bir eylem, tekrarlayan bir duygu döngüsü, tutunulan bir madde ya da bir kişi olacaktır… Yani hayatı anlamlı ve tolere edilebilir kılan herhangi bir şey. İş olabilir, eş olabilir. Bağımlılığın birçok yüzü vardır.

Benim Çocukluğum…

Çocukken 1994 yılında Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Türkiye-Suriye sınırında çatışmalara tanıklık etmek durumunda kaldım. Bu durum benim hayatımda bu dünya ile bağlarımı zedeleyen büyük bir travma çünkü; bu korku dolu deneyimden sonra böyle bir yaşama ait olmak istemedim.

Üstelik aile içi şiddete de tanık oldum. Ebeveynlerim bana karşı daima sevgi doluydu ve çocukken ihtiyacım olan sevgiyi aldığımı söyleyebilirim. Ama tartışmalarla ve kavgalarla büyüdüm. Her zaman ailenin yargıcı olmak durumunda kaldım ve kimin haklı olduğu hep bana soruldu; anne mi yoksa baba mı? Her kimi seçersem, diğer taraf üzüldü ve ben bir çocuk olarak taraf tutmanın suçluluğu, ağırlığı altında ezildim… Hele babamın haklı olduğunu söylemeye yeltensem, annem ya bana küstü ya da beni babamı seçmekle suçladı. O yüzden doğruyu söylemekten annem üzülmesin diye hep korkar oldum.

Öte yandan da babam duygularını pek ifade etmeyen bir adamdır. Onun tarafından çocukken ihtiyacım olan onaylamaları, fiziksel sevgiyi ve ilgiyi tam olarak aldığımı söyleyemem. Fakat evin maddi ihtiyaçlarını hiç aksatmayan mükemmel bir sağlayıcıdır. Sonuçta babam benim için ilk erkek rol modeli. Bu da ben bilmeden bilinçaltıma kodlanacaktı ve hayatım boyunca sessiz, duygularını ifade etmeyen, konu duygulara gelince kapanma eğilimi gösteren, aynı zamanda mükemmel maddi sağlayıcı olan adamları partner olarak seçecektim…

Ayrıca iki ebeveynim de öğretmen…

Öğretmen çocuğu olarak hep örnek çocuk olmak zorunda kaldım. “Eğer sen örnek olmazsan, öğrencilerimizin ebeveynleri bize nasıl güvenecekler?” cümlesi ile büyüdüm. Bu yüzden onların başarısının kanıtı olmam gerekti. Ne yaparsam yapayım, her zaman yapılabilecek daha iyi bir yol vardı. Fizikten 97 puan alsam bile, söylenen ilk şey “3 puan nereden kırıldı?” olurdu. Her zaman giyimimle kuşamımla, oturuşumla kalkışımla örnek olmak zorunda kaldım. Ebeveynlerimi meslektaşlarının önünde utandırmamak için her zaman ödevlerini yapan başarılı öğrenci oldum.

Kendileri hayatta pek çok zorlukla uğraşmak zorunda kaldıklarından, benim kendimi kurtarmamı istediler. Gerçekten başarılı olmamı istediler. Hayatımı farkında olmadan ebeveylerimin onayını almak için yaşadım. Ve aldım da. Onların perspektifinden çok başarılı oldum. Tonlarca para kazanan başarılı bir BT yöneticisi oldum. Bağımsız oldum ve yardım istemeden kendime bakmayı öğrendim. Kendi kendine yeten müstakil bir birey olmayı öğrendim. Korkusuz oldum. Ama yine de hasarlıydım. Kendi gerçek tutkularımı, hayallerimi unuttum. Kendi hayallerimin peşinden koşabilmek konusunda uzunca bir süre kendime güvenemedim. Çağın kriterlerine göre başarılıydım ama; en derinlerde kendimi yetersiz hissediyor, mütemadiyen etrafımdan onay bekliyordum.

Bu yolculuktaki amacımız!

Ailemi asla suçlamıyorum, hiç kimse de ebeveynlerini suçlamamalı. Onlar ellerinden gelenin en iyisini yaptılar ve ben ailemle gurur duyuyorum. Bu bizim buraya gelmeden önce yaptığımız anlaşmaydı. Tam olarak bu paternlerle doğmalıydım, tam olarak bu şekilde yetiştirilmeliydim ki bugün tüm bu kalıpları kırabileyim. Tüm o yaralar sayesinde bugün bu Ezgi’yim! Tüm yaşadıklarım sayesinde bugün parıl parıl parlıyorum!

Hepimiz bu hayata yaralarımızı seçerek geliriz. Yaralarımız bizim kapasitemizdir. Bu bilinç evrimi yolculuğundaki amacımız da bilinçaltımızdaki yaralarla çalışmaktır; bilinçaltını bilinç düzeyine taşımaktır.

Başkalarını suçlamak her zaman kolaydır. “Ben bu şekildeyim çünkü ebeveynlerim bunu yaptı, ebeveynlerim bu şekilde çünkü onların ebeveynleri bunu yaptı… Biz böyle Adem’le Havva’ya kadar gideriz ve asla işin içinden çıkamayız. Ve bu da bireysel sorumluluğun kanıtıdır.” der Alan Watts. Sadece siz kendinizi kurtarabilir ve kim olduğunuzu yeniden şekillendirebilirsiniz. Bu yüzden ruhunuz bu kalıplarda doğmayı kabul eder ve seçer. Böylece onları kırabilir, size söylenenlerin aksi yönüne gitmeyi seçerek kendi özgün benliğinizi keşfedebilirsiniz.

Bağımlılıktan İyileşme Adımları

Bağımlılıktan iyileşmenin ilk adımı aniden gelir: Fark etme.

Durumun yaygınlığı nedeniyle, bu paterni taşıyıp taşımadığınızı anlamak gerçekten zor. Ailenizin taşıdığı paternlerin ve eğilimlerinin farkında olmalısınız. Yaşamla, stresle başa çıkmak için düzenli olarak bir madde kullanıyorsanız, kendinize dönüp bir bakmanız gerekir. Veya sürekli olarak başkaları için yaşamanın ağırlığı altında eziliyorsanız, ilişki bağımlılığı hakkında daha fazla bilgi edinseniz iyi olur. Bağımlılık veya ilişki bağımlılığından muzdarip olan çoğu kişi, bu paterni taşıdığıdını fark edemedikleri için iyileşme sürecine dahi başlayamıyor malesef.

Bağımlılık ve ilişki bağımlılığı paternimi nasıl fark ettim?

Florida’da yaşamaya başladıktan sonra tüm gölgelerim ortaya çıkmaya başladıkça, ben de kendimi uzun yıllar boyunca, seyahatlerim sırasında bambaşka ülkelerde öğrendiğim şifa uygulamalarına verdim. Simya tezahürleri, enerji şifa çalışmaları, farkındalık uygulamaları, nefes teknikleri, ses ile şifa, trans dans, türlü türlü meditasyon teknikleri ama çoğunlukla Vipassana, günlük tutma, çakra hizalama vs.

Ayrıca bu çalışmalar ve gözlemlerim hakkında daha fazla yazmaya başladım ve bu blog yolculuğu tam olarak böyle başladı! 💜 Ayrıca enerji şifa çalışmalarımı IG üzerinden bana türlü sıkıntılar sebebiyle yazan insanlara açmaya başladım. Yoluma şifa için gelen her canda kendimden bir parça buluyordum. Aylarca bir sürü cana ücretsiz şifa çalışması yaptım. Ben bana ait olmayan bu hediyeye asla paha biçemedim. Ben insanlara şifa verdikçe benim de bir yanım şifalanıyordu. Ben sadece bir elçiyim, ben bir ışık işçisiyim. Ben yalnızca yaradandan akanı paylaşabilirim. Bundan da karşılık beklemem. Ben beklentim olmadan verdikçe hayat da beni hep bereketle yıkamıştır. Bu dönem içerisinde yaptığım çalışmaları da hayat bana türlü türlü şekillerde geri ödedi ama; en çok öz farkındalık olarak aldım hediyemi.

Ayıklık Denemeleri

Florida’da da bereket içinde bir hayat yaşıyordum ve hayallerimiz için eşimle güzel bir ortam yaratmıştık. O müzik projeleri üzerinde çalışıyordu, ben bloğumu yazıyor ve yoga dersleri veriyordum. Bir yandan eğleniyor bir yandan da günlerimizi ot içerek geçiriyorduk. Kafamız güzelken her şey mükemmeldi amma; ayıkken pek mutlu değildik. Özellikle ben ot içmediğim zamanlarda bambaşka birine dönüşüyordum. Öfkeli, gergin, buluttan nem kapan, mutsuz, uykusuz ve acı içinde. Sürekli suçluluk tripleri içindeydim, sürekli ya kendimi ya da eşimi yargılıyordum. Bir şekilde sürekli onu suçlayacak bir şeyler buluyordum. Sonra tekrar kendimi suçlu ve gaddar hissediyordum.

Bir şeylerin normal olmadığını biliyordum ama; bunun bağımlılığın başka bir versiyonu olduğunu bilmiyordum. Duygusal bir döngüye bağımlılık, kaosa bağımlılık. Her nasılsa kendimde bir güç bularak neler olduğunu anlayabilmek için, Eylül 2019’da bir süre ayık kalmaya karar verdim. Hatta bu kararı IG’de de paylaştım ve herkesi yeni yıla kadar ayık kalmaya davet ettim.

Ot içmeyi bıraktım ve bedenim bundan hiç hoşlanmadı. Kendimi yoksunluk sendromu içinde buldum. İki hafta boyunca uyuyamadım, bedenim mütemadiyen ter ve sancı içindeydi. Tir tir titriyordum, ya gergin ya öfkeliydim. Ya herhangi bir sebepten eşime bağırıp çağırıyor ya da saatlerce ağlıyordum. Perişan bir haldeydim. Yoksunluk halini idare edebilmek için Vipassana meditasyonuna ve nefes tekniklerine sarıldım. Tek dayanağım onlardı ve oldukça işe yarıyordu. Herkese tavsiye ederim.

Fakat, ben ottan uzak durmaya çalıştıkça, eşim içmeye devam ediyordu. Tüm arkadaşlarımız bizim eve geliyordu ve bütün yaptıkları tüm gün ot içmekti. Ben her ne kadar içmemeye karar versem de, kendi evimde dumana maruz kalıyordum. Ve bu durum her şeyi zorlaştırıyordu, eşimle aramızda bir mesafe oluşmaya başlamıştı. Açıklamaya çalıştım, eşimden destek istedim ama anlaşılmadım. Aramızdaki enerji aynı şekilde akmıyordu artık, yavaş yavaş kopmaya başlıyorduk. Benim için çok zor olsa da ayık kalmaya devam ettim. Ve birden evliliğim hakkında hiç de hoş olmayan şeyler fark etmeye başladım!

Hoş Olmayan Gerçek!

Florida’da olmak bizim hayalimiz değildi ki? Seyahat etmeye devam edebilmek için Amerika’ya para biriktirmeye gelmiştik! Ama sonra eşim arkadaşları ile bir proje yapmaya karar verdi, para biriktirmek yerine ota tonlarca para harcamaya başladık ve ben yalnızca bulunduğum yerde eşimin ortamına uymaya çalışıyordum! Ortada ortak bir rüya olmak bir kenara dursun; bu tabloda ben yoktum bile… Yalnızca eşimin müzik projesi, eşimin ailesi, eşimin arkadaşları, eşimin hayalleri vardı…

Bu gerçeğin farkına varmak beni iliklerime kadar sarstı ve yüzüme sağlam bir tokat yemiş gibi oldum! Bir saniyeee!! Bu durum bir önceki ilişkime ne kadar da benziyordu böyle?! 2013 yılında umut vaadeden Turkcell kariyerimi, her şeyimle birlikte geride bırakıp İstanbul’dan İzmir’e taşınmıştım. Yine, bir aile kurabilmek umuduyla eski partnerimin ortamına uymaya çalışmıştım. Ve yine aynı hazin sonda bulmuştum kendimi: onun şehri, onun ailesi, onun arkadaşları… Hasssss…. Durum hiç de iyi değildi…

Ne ekersen onu biçersin…

Bilinçli ve spiritüel biri olarak, kendime “yarattığım” durumlar için daima sorumluluk alırım. Ben kendime değer vermezsem, elbette, değer göremem. Ben kendime saygı duymazsam, elbette, kimse duymaz. Etrafımda olan her şey, benim kendi içimde kendime nasıl davrandığımın bir yansımasıydı. Kendimi sevmiyordum, kendime güvenmiyordum, kendi hayallerimi kovalamıyordum, kendimi önceliklendirmiyordum, hiçbir şeydim… Ve tabii ki ilk aynam olarak eşim bunları bana geri yansıtıyordu. İçinde bulunduğum bu durum tam olarak kendi eylemlerimin, kendi seçimlerimin sonucuydu.

Bu yüzden eşimi suçlayamam. Aslında ona minnettarım çünkü bana kendi bilinçaltımda yatan en büyük gölgemi gösterdi. Onun sayesinde, bir paterni tekrarladığımı, aşk uğruna kendimi feda ettiğimi, elimde hiçbir şey kalmayana kadar her şeyi vermeye gönüllü olarak ilişkiler yaşadığımı fark ettim. Ot bir kenara, bizzat eşime ne kadar bağımlı olduğumu fark ettim. İlişkimi sürdürebilmek adına kendimi bana hiç uymayan bir ortamda kalmaya, normalde bağ kurmayacağım insanlarla takılmaya zorluyordum. Ve o ortamda kalabilmek için frekansımı düşürüyor ve kendimi ot içmeye veriyordum.

Daha yüksek frekansta titreşmekten korktuğumdan konfor alanıma ve aşkıma tutunuyordum. Çünkü bu hoşnut olmayan durum bilinçaltıma tanıdık geliyordu. Çocukken büyüdüğüm ortamda sevginin acı içerdiğini öğrenmiştim; bu yüzden bu acıyı nasıl tolere edeceğimi çok iyi biliyordum. O yüzden yine o tanıdık acı içerisinde kalmayı seçtim.

Korkular…

Çünkü diğer seçenek çok korkutucuydu. Evliliğimi sona erdirmek istemedim. Hayata eşim olmadan devam etmek istemedim. Sonsuza kadar birlikte olacağımızı sanarken birdenbire, kendime hak ettiğim sevgi ve ilgiyi vermediğim hakikatiyle karşı karşıya kalmıştım. Etrafımdaki herkese elimde ne varsa veriyor, sonra duygusal olarak ulaşılamayacak insanlardan ihtiyacım olan sevgiyi ve ilgiyi almayı bekliyordum… Peki ya eşim olmadan ne yapacaktım? Ayrılığı düşünmek bile ölüm gibiydi. Onsuz bir hayat düşünemiyordum.

Hadi hayatıma onsuz devam etmeye cesaret ettim diyelim; bir yandan maddi engellerim vardı… Lanet Florida’da tek başıma ne yapacaktım? İşsiz ve gelirsiz bir şekilde ABD’nin en pahalı şehirlerinden birindeydim. Durum beni aşırı derecede korkuttu ve aksiyon almayı reddettim…

Ve ne yazık ki, korkumdan yine kolay olana kaçtım, yeniden ot içmeye başladım… Aralık ayına kadar her gün ot içtim; her günümü kafam güzel geçirdim… Ta ki hastalanıp yataklara düşene kadar…

İkinci ve en zor adım: Kabul.

Bir maddeye ve eşime bağımlı olduğumu kabul etmek gerçekten çok zordu. Eşimi hesaba katmadan karar veremiyordum. Hayattan ne istediğime dair bir fikrim bile yoktu, o yüzden eşimin isteklerini ve planlarını ilk sıraya koyuyordum.

Sadece eşime bağımlı değildim üstelik, başkalarını memnun etmeye de bağımlıydım. Sürekli kendimi birileri için feda ediyordum ve etrafımdaki insanlar beni sevsinler diye beklentilerini karşılamaya çalışıyordum. Hayatlarında bir adım daha fazla ilerleyebilsinler diye herkese varımı yoğumu veriyor, başkalarının hayatlarına bulunduğum katkılar sayesinde kendimi daha iyi hissetmeye çalışıyordum. Kimsenin kalbini kırmamak uğruna kendi hakikatimi konuşamıyor, kendime ihanet etmeyi seçerek kendi kalbimi kırıyordum. Çatışmalara mahal vermekten kaçınmak uğruna kimseye ‘hayır’ diyemiyordum. Her şeye evet diyerek, bilinçsiz bir ‘karşılığında sevgi ve onay alma’ beklentisiyle, başkalarını mutlu edebilmek adına kendimi birçok rahatsız edici duruma sokuyordum.

Ve ayrıca, bir şifacı olarak, göz göre göre göz yummama sebep olan başka bir bahanem vardı.

Varlığımın amacının insanlara ne pahasına olursa olsun yardımcı olmak olduğuna inanıyordum. Önce başkalarına yardım edersem sağlıklı bir kimlik geliştirebilirim sanıyordum. Herkesin bu bilinç yolculuğunda gelişebilmesi adına başkalarını düzeltmem gerektiğini düşünüyordum. Eşimi geride bırakmak istemedim. Onu da yanımda taşımak istedim, onu da kurtarmak istedim! Ona çok bağlıydım ve bir o kadar da bulutlu, önünü göremez bir haldeydim, çok korkuyordum…

İlişki  bağımlılığından muzdarip olduğumu göremiyordum. Sadece daha yüksek titreşmekten korktuğumdan mazeretler ürettiğimi göremiyordum ve böylelikle insanları memnun etme paterni hayatımı güdüyordu. İhtiyacım olan onayı ve sevgiyi kazanmak için sürekli kendimi tablodan çıkarıyordum. Ancak ironik olarak, çekim yasası sebebiyle her şey tam aksi yönde çalışıyordu. Ben de haliyle görülmeyen ve takdir edilmeyen olarak hissetmeye devam ediyordum.

Kendinizi sevmiyorsanız, o sevgi eksikliğini size yansıtan insanları çekersiniz. İlişki bağımlısıysanız, sizi suistimal eden insanları çekersiniz. Bu sebeple, benim de aynalarım sadece onay ve sevgi eksikliğini yansıtıyordu; çünkü kendime bunları veremeyen bendim. Bu yüzden umutsuzca etrafımdakilerin onayına ihtiyacım vardı. Bu yüzden ‘başkalarına yardım etmek’ adı altında, taşıdığım reddedilme korkusunu örtmeye çalışıyordum.

İşte bunları gördüğüm an bağımlılık ile boğuştuğumu sonunda kabul ettim. İkinci adım, bağımlılıktan iyileşme yolculuğundaki en kritik adımdır, çünkü bu aşamada insanlar çoğunlukla durumlarını kabul etmez, inkar ederlerler. Kabul etmeyi başardığınızda, iyileşme yolculuğu üçüncü adım ile devam eder.

Üçüncü adım da hiç kolay değil: İtiraf.

Bağımlılık ve ilişki bağımlılığı hakkında önce eşimle konuşmaya başladım. Kendim hakkında farkettiklerimi, bu kutsal bitkiyi kendi acılarımdan, kaygılarımdan kaçmak için nasıl kötüye kullandığımı paylaştım. İkimizin de bu paterni taşıdığını görmesini istedim. Kendisi pek de kabullenici olmadı… Beni duymaya henüz hazır değildi… Hayatı çok ciddiye aldığımı ve eğlenmeye izin vermediğimi söyledi. Otun her zaman hayatında olacağını ve bununla ilgili bir problemim varsa oturup düşünmem gerektiğini söyledi…

Sonra konuyu etrafımdaki arkadaşlarla paylaşmaya başladım. O da pek iyi sonuç vermedi çünkü; çevremde yakın arkadaş dediğim herkes aynı paterni taşıyordu. Bu yüzden kimse konu hakkında bir şey duymak veya konuşmak istemiyordu. Kimseye ulaşamadım. Hatta ben konuyu paylaşmaya çalıştıkça arkadaşlarım çok alındılar. Çevremdeki herkes hala içinde bulunduğumuz durumu inkar etmekteydi…

Koşabilirsin, saklanabilirsin ama kaçamazsın…

Hastalığım sırasında eşimle ilişkimiz de giderek solmaya başladı… Uyuyamıyordum, sürekli öksürüyordum, ateşler içindeydim… Bu sefer zorunlu olarak ottan uzak durmak zorunda kaldım, zira nefes almakta dahi güçlük çekiyordum. Ancak eşim düzenli bir içici olduğu için, ot her zaman evimizde, banyomuzda, yatak odamızda, gözlerimin önünde olmaya devam etti.

Acı içindeydim… Fakat eşim telefonu, öncelikleri, ailesi, arkadaşları, müzik projeleri ve hayatı ile çok meşguldü… Benimle ilgilenmiyor değildi, ama duygusal ve enerjisel olarak yanımda da değildi. Durum kişisel de değildi üstelik, yalnızca kafası her daim güzeldi… Bu yüzden elinden gelen kadarını yapmaya çalışıyordu kendince. Yine de her geçen gün kopuyorduk. Yani ne kadar ötelesem de; reddedilme travmamdan kaçamadım ve eninde sonunda yüzleşmek zorunda kaldım.

Bağımlılıkla uğraştığınızı kabul ettikten sonra, itiraf adımı çok önemlidir. İçinde bulunduğunuz durumdan utanmayın ve durumunuzu size destek olabilecek kişilerle paylaşın. Yeterince destek alamadıysanız pes etmeyin! Kendinizi motive edin! Her zaman desteklendiğinize ve ihtiyacınız olan desteğin yaşam tarafından sağlanacağına güvenin. Fakat önce bir karar vermelisiniz. Kendinizi kurtarmaya kararlı mısınız?

Dördüncü adım: Karar.

Durumunuzu kabul edip itiraf ettiğinizde, önünüzde hala iki yol var demektir. Ya o durumun içinde kalmayı seçersiniz ya da diğer ata oynayıp kendinizi kurtarmayı seçersiniz. Hayatımın en zor kararı sanırım buydu. Eşimi ardımda bırakıp nasıl kendimi seçebilirdim ki?

Ama öte yandan, aşkımı ve ilişkimi seçiyordum da noluyordu, kendimi ne için feda ediyordum? İstediğim hayatı yaşamıyordum, her ne kadar arada sevgi bağı olsa da ikimiz de mutlu değildik… Aynı evde iki hayalet gibi yaşamaya devam ediyorduk yalnızca. Fiziksel olarak yan yana olsak dahi, çoktan başlamıştı ayrılığımız. Durum oldukça acı vericiydi. Eşimden ayrılmam gerektiğinin farkındaydım… Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Bir yandan iyileşmeye çalışırken, ikimizin de en yüksek hayrı için dualar ettim. Netlik ve rehberlik istedim. Ve olması gerekene teslim oldum…

Rehberlerim beni yanıtsız bırakmadı:

“Eğer gerçekten bir şifacı olarak insanlara yardım etmek istiyorsan, önce sağlıklı bir kimlik oluştur ki örnek olarak liderlik edebilesin. Yaradanın planına güven. Hayatında olması gereken kişiler seçimin ne olursa olsun hayatında olacaktır. Sana ait olan bir şeyi asla kaybedemezsin. O yüzden körü körüne tutuduğun ne varsa kesmelisin, daima kendi iyiliğini seçmelisin. Böylelikle diğerleri için de bir fırsat yaratabilirsin, onları da daha yükseğe davet edebilirsin.”

Böylece bir karar vermek zorunda kaldım… Hayatımı böyle mi yaşayacaktım yoksa kendim için bağımsız bir hayat yaratarak başkalarına da yol göstermeyi mi seçecektim? Tabi ki kendimi bu ızdıraptan çıkarmaya karar verdim. Daha iyisini hak ettiğimi biliyordum, daha iyisini yapabileceğimi biliyordum! Yapmam gereken tek şey kendimi koşulsuz sevmekti. Ancak ben kendime hak ettiklerimi verdikten sonra aynalarım bana gerçek aşkı yansıtabilirdi. Kendime güvenmeliydim.

Bu kararı verebilmek için şifacı olmanıza gerek yok. Karar vermeniz gereken tek şey kendi değeriniz. Daha iyi bir yaşamı hak ettiğinize ve daha iyisini yapabileceğinize inanmalısınız. Siz kendinizi seçmelisiniz ki hayat da sizi onurlandırabilsin. Önce SİZ olacaksınız ki sonra GERÇEKLİĞİNİZ OLSUN! Aslında bizler her zaman destekleniyoruz, sadece korkumuzdan evrenin bizlerle ilgilenmesine izin vermiyoruz. Kendinizi sevmeye başladığınızda, hayat yolunuza mucizeler akıtmaya hazırdır! Sadece kendinize ve hayata güvenin. Ve nihayet kendinizi hazır hissedip hayata ve kendinize güvenebildiğinizde, artık eski alışkanlıkları ve eski ortamı değiştirmeniz; kendinize silbaştan bir kale inşa etmeniz gerekir.

Beşinci adım: Çevre Değişikliği.

İyileşmeye karar verdiğinizde, kendinizi muzdarip olduğunuz maddeden, davranıştan ya da insanlardan uzak tutmak gerçekten önemlidir. Kendimi bu ortamdan çıkarmak benim için hiç kolay değildi. Bir kafede çalışmaya başlamıştım ve zar zor para kazanıyordum. Şehirde tanıdığım yalnızca birkaç kişi vardı. Ama cesaretim beni yine kurtardı. Bunu başaracaktım, kendime inanıyordum, bağımsız ve özgür olmaya kararlıydım. Bu yüzden kendi gelişimim için daha sağlıklı bir hayat yaratabilmek adına çevremi değiştirmem gerekiyordu.

Siz bu hayatta kendinize daha iyi davranmaya karar verdiğinizde, tüm evrenin size yardımcı olmak için beklediğini göreceksiniz. Önce yakın zamanda tanıştığım bir arkadaşım sayesinde kendime kalacak şahane bir yer buldum. Sonra daha iyi bir iş buldum ve iyi para kazanmaya başladım. Beni evden işe, işten eve götürecek bir şoförüm bile vardı. Ancak, etrafımda hala bağımlılık ve ilişki bağımlılığı ile boğuşan arkadaşlarım vardı. Onlarla olan bağımı kolay kolay kesemedim.

Kendimi hala insanları bu paternden kurtarmaya çalışırken buldum. Ancak bu da fayda vermedi. Dersimi aldım, almaya hazır olmadıkları müddetçe bu hayatta kimseye yardım edemezsiniz. Herkes tam olarak olması gereken yerde ve onlar için neyin daha iyi olduğuna siz karar veremezsiniz. Siz kimseyi kurtaramazsınız, herkes kendini kurtarmaya kendisi karar vermelidir. Başkalarını yanınızda taşımaya çalışmak, yalnızca sizi yavaşlatır… Bilmelisiniz ki; kim nerede olursa olsun, herkes kendi hızında ve gayet iyi durumda.

O arkadaşları omuzlarımda taşımak beni altıncı adıma getirdi: Kopuş.

İyileşme yolculuğunda kendinizi, sizi destekleyen insanlarla donatmak ve bu maddeleri ya da davranış döngülerini hayatınıza taşıyan insanlarla bağınızı koparmak çok önemlidir. Hala aynı kalıpta kalmayı seçen insanlarla bağımlılıktan iyileşmek gerçekten zor. Bu yüzden, taşıdığım bu bağımlılık ve ilişki bağımlılığı paterninden tamamen kurtulana kadar, aynı paterni taşıyan herkesle bağımı kesmek zorunda kaldım. Ama bu süreçte hep destek gördüm. Hayat, özgürleşme yolculuğumda benim için orada olan harika arkadaşlar verdi bana. Kendi ızdırabımdan uzaklaşmaya karar verdiğim an, hayatıma şeffaf ve bilinçli ilişkiler bahşedildi. Yani hayat “Sen kendini sevmeyi seçtiğin sürece, seni hak ettiğin gerçek sevgi ve mucizelerle yıkayacağız! Yükselmeye devam!” diyerek totomu kollamaya devam etti.

Büyümenize hizmet etmeyen herkesle tüm bağları kesme noktasına geldiğiniz an, yapmanız gereken tek şey kendinize ve sürece güvenmeye devam etmektir. Bağımlılıktan kurtulmak için cesaret ettiniz, kendinizi iyileştirmeyi seçtiniz, farkındalığınızı başkalarıyla paylaştınız, kendiniz için yeni bir alan yarattınız, iyileşmeye hazır olmayan insanlardan uzaklaştınız ve artık son ve en önemli adıma geldiniz! Şimdiye kadar süreç cesaretinize ve inancınıza dayanıyordu, bundan sonrası ise kararlılığınıza kalmış.

Ve son adım: Deva.

Geçtiğim tüm adımlardan sonra, son adım benim için yeni bir alışkanlık geliştirmek gibiydi. Bağımlılık için asıl çözüm, kendinizi nasıl seveceğinizi, stresle nasıl başa çıkacağınızı ve iç huzur ve neşeye nasıl sahip olacağınızı öğrenmekten gelir. Bu adım bir takım fiziksel, zihinsel ve ruhsal uygulamalar içerir.

Fiziksel Uygulamalar:

Hareket etmenin önemini asla küçümsemeyin! Biz insanlar sağlıklı kalmak için hareket etmeliyiz. Tek ihtiyacınız olan, size yük değil, sadece neşe getirecek fiziksel bir egzersiz bulmak. Yürüme, koşu, ağırlıklı egzersiz, yüzme, yoga, pilates veya dans olabilir. İçinizde aynı paterne geri dönme arzusu bulduğunuzda yapmanız gereken tek şey o bedeni hareket ettirmek!

Bir bağımlılığınız olduğunda, vücudunuz stres altında harici bir yatıştırıcıya ihtiyaç duyar. Tek yapmanız gereken vücudun alışkanlığını değiştirmek ve stresi atabilmek için bir çıkış kanalı yaratmak.

Bir trans dans ve yoga eğitmeni olarak, benim fiziksel çıkış kanallarım başlıca dans ve yoga. Bahse girerim bu ikisinin zihni sakinleştirmeye ve bedeni rahatlatmaya nasıl yardımcı zaten olduğunu biliyorsunuzdur. Stresli hissettiğinizde, günde 15 dakika dans etmeyi deneyin! Ve sonuçları bana bildirin 🙂

Ayrıca nefes çalışmalarını tavsiye ederim.

Nefes teknikleri, zihnin eski kalıplarından kurtulmanın en kolay yoludur. Ne kadar mucizevi olduklarına inanmazsınız. Bağımlılığın ana nedenlerinden birinin bu yaşama ait olmadığınızı hissetmek olduğunu unutmayın. Ve bu hissiyat sempatik sinir sistemini her zaman aktif tutar. Bu da fazla adrenalin salgılamanız anlamına gelir, fazla adrenalin sizi daha kaygılı bir insan yapar. Nefes çalışmalarına bir şans verin, zira parasempatik sinir sistemini, namı diğer “sindir ve dinlen” sinir sistemini aktive etmenin en iyi yoludur. Sindir ve dinlen sistemini etkinleştirmeden işlevimizi sağlıklı bir şekilde yerine getiremeyiz. Bağımlılıktan kurtulabilmemiz için parasempatik sinir sisteminin düzenli olarak aktif edilmesi gerekir. Nefes teknikleri ise parasempatik sinir sistemini etkinleştirmek için yapabileceğiniz en zahmetsiz ve yararlı şeydir.

Veee bedeninizi öpmeyi alışkanlık haline getirin! Sevdiğimiz insanları öpüyoruz değil mi? Peki kendinizi ne sıklıkla öpüyorsunuz? Ellerinizi öpün, omuzlarınızı öpün, dizlerinizi öpün. Bedeninizle daha samimi bir ilişki kurmaya çalışın. Öz sevgi daima her şeyin anahtarıdır!

Zihinsel Uygulamalar:

Bu son adımda zihinsel uygulamalar gerçekten anahtardır. Bağımlılık paterni zihindeki koşullanmalar nedeniyle oluşur, bu nedenle bilinçaltını yeniden kodlamanız gerekir. Zihin direnç gösterebilir, bu yüzden sadece sabırlı olun ve zihninize bir çocuk gibi davranın.

Asla unutmayın, siz bu evrendeki en görkemli varlıksınız ve sizin sözünüz bu evrene bir emirdir. Bu nedenle günlük tutmak ve olumlamalar kullanmak bu yolculuğun olmazsa olmazıdır. Nasıl hissettiğiniz hakkında düzenli olarak günlük tutmak, tüm olumsuz duygularınızı ve düşüncelerinizi yazmak, daha sonra yazdığınız kağıdı yakmak, kendinize sevgi cümleleri tekrarlamak, kendinize dair en çok sevdiğiniz nitelikleri hatırlatmak oldukça önemlidir. Bu şekilde zihin koşullarınızı yeniden yazabilir ve kendiniz hakkındaki inançlarınızı yeniden yaratabilirsiniz.

Ruhsal Uygulamalar:

Meditasyon, maneviyatımızla bağlantı kurmanın en yaygın ve faydalı yoludur. Zihni gözlemlemeye başladığınızda, sadece zihniniz olmadığınızı fark edeceksiniz. Zihninizi gözlemleyebildiğinize göre, zihnin dışında gözlemleyen başka bir şey daha olmalı değil mi? Bazıları buna öz, bazıları ruh, bazıları ise yüksek bilinç der. Gözlemleyenin perspektifinden bakabilmek tüm fiziksel gerçekliği değiştirir çünkü; size düşünme şeklinizi gözlemleme gücü verir. Düşünme şeklinizi gözlemlemeye başlamak, size ne düşüneceğinizi seçme gücü verir. Ve bu güç her şeyi değiştirir zira düşünceleriniz fiziksel realitenizi şekillendirir…

Ek bir yöntem olarak ben dua niyetiyle ilahiler ve mantralar söylemeyi seviyorum. Duaların ve seslerin gücüne inanmazsınız. Bu tür uygulamalara ilgiliyseniz, gidin bir mantra açın ve eşlik ederek söyleyin! Bu büyülü seslerin ve frekansların sizin için çalışmasına izin verin!

İlişki bağımlılığından kurtulmak ise, daha çok hayır demeyi ve öz-bakımı öğrenmekle ilgili…

Öz-bakım söz konusu olduğunda, çoğunlukla beslenme, yüz bakımı, vücut losyonları, fiziksel egzersizler, masaj, özellikle “vücudun bakımı” olarak düşünüyoruz. Bu da çok önemli ama öz bakımın gerçek anlamı, kendi refahınız ve mutluluğunuz için kendi sezginizi ve ihtiyaçlarınızı önceliklendirmektir. İstemiyorsanız eğer, arandığınızda telefonu açmak zorunda değilsiniz. Bir parçası olmak istemediğiniz bir plana hayır demekte bir sakınca yok. Aldığınız tüm mesajlara anında cevap vermek zorunda değilsiniz. Kendinize zaman ayırıp inzivaya çekilmek gayet normal bir durum. Kararınızı paylaştıktan sonra kararınız hakkında açıklama yapmak zorunda değilsiniz. Kimseyi görmek istememek ve yalnızlığınızın tadını çıkarmak gayet normal bir durum. İstemediğiniz takdirde nezaketen hiçbir şey yapmak zorunda değilsiniz! 

Öz bakım, her zaman, önce kendi ihtiyaçlarınızı gözetmek demektir. Bu nedenle, kendinize öncelik vermeyi öğrenmelisiniz. Sağlıklı sınırlar koyma pratiği yapın. “Hayır” diyebilmeyi öğrenmek, ilişki bağımlılığının yegane çaresidir!

Yaşasın Bağımsızlık!

Ve bugün gururla buradayım! Herhangi bir madde veya insan aracılığıyla fiziksel gerçekliğimden kaçmaya yeltenmeyişimin kim bilir kaçıncı ayında! Bugün kimsenin beni sevip sevmeyeceğini umursamıyorum çünkü kendimi koşulsuz seviyorum. Şartlar ne olursa olsun, kendi ihtiyaçlarımı, kendi refahımı, kendi mutluluğumu seçiyorum, böylece hayat da beni kendime karşı duyduğum bu sevgiyle kuşatıyor. Artık ihtiyaç duydugum sevgi bana verilsin diye insanları tatmin etmeye çalışmıyorum. İhtiyaç duydugum sevgiyi ben yaratıyorum! Asla unutmayın, bilinçaltında taşıdığınız şey sizin frekansınız olur. Ve frekansınız fiziksel realiteniz haline gelir. Biz buna çekim yasası diyoruz. Yani siz kendinizi iyileştirdikçe, tüm fiziksel realiteniz iyileşmeye başlar.

Bağımlılıktan iyileşmek kolay bir süreç değil. Özellikle çoğumuz farkında olmadığımız için. Ve çoğumuz bağımlılığın ciddi fiziksel zararlara yol açtığını düşünüyoruz. Halbuki bağımlılık, çok yaygın olduğu için sıradan görünebilen fizyolojik olmaktan ziyade psikolojik bir yıkım! Hele ki ABD’de birçok insan, farkında bile olmadan marihuanayı suistimal ediyor çünkü burada kültürün bir parçası. Özellikle medikal amaçlar için kullanımı çok sıradanlaşmış durumda.

Tıp Sektörü ve İlaç Endüstrisi sadece para amacı güden işletmelerdir!

Biliyor musunuz, üç yıl önce batı ilaçlarını kullanmayı bıraktım. Migrenim vardı ama ataklarımın mesajını duyabilmek için ağrı kesici almamaya çalışarak başladım, böylece bir süre sonra kendimi iyileştirebildim. Ancak modern alışkanlıklarımız bunun tam tersi. Daha iyi hissetmek için harici bir çözüm aramak topluma yerleşmiş durumda. Bu tıp sektörü ve ilaç endüstrisi bize “kendimizi iyileştirmenin tek yolu dışarıdan bir şey almaktır” diye öğretti. Böyle gördük, böyle yetiştik.

Aslında, tüm tıp sektörü ve ilaç endüstrisi sadece bir piyasa. Gerçek şu ki, muzdarip olduğumuz tüm hastalık ve rahatsızlıklar duygusal bedenimizden fiziksel bedenimize gönderilen mesajlardır, böylece hangi duyguların bastırıldığını görebilir, bilinçaltımızda bizi engelleyen şeyi ele alabiliriz. Böylece ona ilgi gösterebilir ve kendimizi iyileştirebiliriz. Hepimiz vücudumuzun bize ilettiği mesajları dinleyerek kendimizi iyileştirme kapasitesine sahibiz. Kimse bize bu gerçeği öğretmiyor, çünkü o zaman hastanelere, doktorlara, eczanelere gerek kalmaz ve bu da çok ciddi bir para kaybı demektir.

Tam da aynı sebepten ABD’de medikal marihuana kullanımı yasal. Çünkü bu da başka bir piyasa, başka bir pazar. Ayrıca herkesin bağımlılık örüntüsünü taşımaya devam etmesini istiyorlar:

“Kendini daha iyi hissetmek için dışarıdan bir çözüm ara, kaygınla kendini uyuşturarak başa çık, ruhunun sana ne anlatmaya çalıştığına dikkat etme, mesajları duyma dinleme, haliyle de uyanma!”

Tüm bu sektörlerde çalışan güzel insanların iyi niyetleri, bir başkasının cebine daha fazla para girebilsin diye kullanılıyor. İşte tam olarak böyle bir sistemde yaşıyoruz. Artık bunu bilip görüp uyanmamız gerekiyor. 

Kutsal Bitkileri Kullanırken Dikkatli Olun!

Marihuananın faydalarını kesinlikle reddetmiyorum. Aslına bakarsanız, herkese kutsal bitkiler ve psikedeliklerle bilinçli olarak çalışmayı şiddetle tavsiye ediyorum. Ancak bilinçli kullanım ve istismar arasında çok kritik ve ince bir çizgi var: Eğer bu bitkiler endişe ve ağrı ile başa çıkabilmek adına düzenli olarak kullanılıyorsa, bu bir kaçıştır ve kaçış bağımlılığın kapısını aralar. Düzenli hale geldiğinde, siz farkında bile olamadan kötüye kullanım haline gelir ve bir anda kendinizi bağımlılığın kollarında buluverirsiniz. Çünkü acının, stresin, kaygının kök nedenini bulmaya çalışmaktan ziyade, onlardan kaçmak için dışarıdan bir şeye tutunmak her zaman daha kolaydır. Kök nedenler çok iş gerektirir, bir sigara yakmak her zaman daha kolaydır.

Duygularınızla Barışın! 

Bağımlılıktan kurtulabilirsiniz. Yalnızca, bağımlı olduğunuz şeylere, davranışlara maruz kaldığınızda nasıl hissettiğinizi; o maddeyle, davranışla veya insanla kendinize hangi ihtiyacı temin etmeye çalıştığınızı kendinize sormanız ve dışarıdan bir şeye ihtiyaç duymadan aynı şekilde hissedebilmeyi, ihtiyacınızı gidermeyi kendinize öğretmeniz gerek. İhtiyacınız olan her şeyi kendinize verebilirsiniz! Aslında çoğu zaman tek ihtiyaç duyduğunuz şey siz kendinizsiniz, kendi ilginiz, kendi sevginiz… 

Kaygınız ve acınız kaçmanız gereken düşmanlar değil. Onlar yalnızca hayatınızda neyi iyileştirmeniz gerektiğini size göstermek için oradalar. Kolay olmadığını biliyorum. Bizzat aynı yollardan geçtim. Hala insanları tatmin etme paternine düşmemeyi, kendi ihtiyaç ve arzularımı önceliklendirmeyi öğreniyorum. Bu, sürekli bir çalışma, farkındalık ve cesaret gerektiriyor. Eğer bu örüntüde doğmuşsanız, bu örüntüyü sona erdirme gücünüz var demektir! Yaralarımız bizim kapasitemizdir! İyileştiremeyeceğimiz hiçbir yarayı taşıyarak gelmeyiz bu hayata. Bu bilinç evrimi yolculuğundaki amacımız bilinçaltımızla çalışmaktır; bilinçaltını bilinç düzeyine taşımaktır.

Bağımlılık paterni taşıdığınızı fark edip kabul ettiğiniz an, en zor adımın üstesinden gelmiş olduğunuzu unutmayın! Fark ettiniz ve artık üzerinde çalışma, kendinizi şifalandırma fırsatınız var. Bu patern öyle uzun bir süredir nesilden nesile taşınmakta ki! Bu örüntüyü iyileştirmek ve gelecek nesillere taşımamak bizim için hayati önem taşıyor. Bugün sizleri kendi ebeveyn paternlerinize bakmaya davet ediyorum. Bağımlılık veya ilişki bağımlılığı görüyorsanız, kendi paternlerinize lütfen dürüstçe daha derin bir şekilde bakın. Korkmayın. Her zaman destekleniyorsunuz. Daha yüksek titreşmeye ve kendinize daha iyi bir yaşam, daha sağlıklı ilişkiler, daha iyi standartlar vermeye karar verdiğiniz an; hayat sizi daha yükseğe çıkarmaya hazır. Kendinize ve sürece güvenin. İyileşebilirsiniz. Bağımlılık veya ilişki bağımlılığı konusunda desteğe ihtiyacınız varsa, lütfen benimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Asla yalnız değilsiniz!

Aşkla.

You Might Also Like